Doğal Afetlerde Veteriner Hekimlerin Rolü

Çeviri

Doğal afetler dünyanın her yerinde her an meydana gelebilir. Genellikle çevreye önemli ölçüde zarar verirler ve önemli ölçüde can kaybına neden olurlar. Seller, yangınlar, kuraklıklar, tsunamiler, kasırgalar, kasırgalar, depremler, volkanik patlamalar ve toprak kaymaları, topluluğa zarar verebilir ve feci sonuçlara yol açabilir.

Herhangi bir doğal afette birincil amaç insan yaşamını korumak iken, hayvan yaşamının korunması da kritik öneme sahiptir. Veteriner hekimler, bir doğal afet öncesinde, sırasında ve sonrasında gerekli birkaç görevi yöneterek bu konuda önemli bir rol oynarlar. Bu görevler, evcil hayvanlara, besi hayvanlarına ve yaban hayatına bakım sağlamanın yanı sıra bulaşıcı hastalıkların bulaşmasını azaltmaya yardımcı olmak için benzersiz eğitimlerini ve klinik becerilerini kullanmayı içerebilir. Rolleri ayrıca aşağıdakileri içerebilir:

Hayvan Sağlığı

Veteriner Hekimler, evcil hayvanlar, çiftlik hayvanları ve yaban hayatı dahil olmak üzere yaralı hayvanlara kritik tıbbi bakım sağlayarak ön saflarda yer alabilir. Geçici veteriner kliniklerinde ve hastanelerde hastaların triajına yardımcı olmak ve hayat kurtarıcı veterinerlik yardımı sağlamak için çalışmalar yapılabilir.

Arama Kurtarma

Herhangi bir doğal afet sırasında herhangi bir müdahalenin önemli bir parçası, yerinden edilmiş hayvanların aranması ve kurtarılmasıdır. Veteriner hekimler, karmaşık kurtarma prosedürleri sırasında uzmanlıklarını sağlamaları için çağrılabilir.

Hastalık Bulaşmasının Kontrolü

Veteriner hekimler, belirli hastalıkların bulaşma şekliyle ilgili bilgi ve uzmanlık sağlayabilir. Topluluk üyelerinin bilinçlendirilmesi ve eğitimi, hastalığın bulaşmasını önlemenin ve insan yaşamının korunmasına yardımcı olmanın temel bir yoludur.

Sürü Yönetimi

Bir sürüde yerinden edilmiş veya yaralanmış hayvanların yönetimi, bir doğal afet durumunda veteriner hekimler için çok önemli bir roldür. Örneğin veteriner hekimler, sağım programlarındaki değişiklik nedeniyle acı çeken süt sığırlarının tedavisine yardımcı olabilir.

Acı Çeken Hayvanların Hayvan Kontrolü ve Ötenazi

Veteriner hekimler, kayıp ve agresif hayvanların yönetimine yardımcı olmaları için çağrılabilir. Ayrıca, yaralı çiftlik hayvanlarının ve vahşi yaşamın değerlendirilmesine yardımcı olmaları ve acıyı hafifletmek için ötenazi yapmaları istenebilir. Buna bir örnek, 2019-2020 yazında Avustralya’daki orman yangınlarından etkilenen çiftlik hayvanlarının ve vahşi yaşamın değerlendirilmesine yardımcı olan veteriner hekimlerdir. Veteriner Hekimler, yoğun yanıklara maruz kalan çok sayıda sığır, koyun, kanguru ve koalaya ötenazi yaptı.

Tıbbi Malzemelerin Bakımı

Veteriner hekimler ihtiyaç anında tıbbi malzeme sağlayabilir ve dağıtabilir. Ayrıca, tıbbi malzeme sıkıntısı çeken yerel topluluklara destek sağlayabilirler.

Bilgi Yayma

Veteriner Hekimler Saygın Profesyonellerdir Ve Doğru Ve Güncel Bilgiler Sağlama Konusunda kendilerine güvenilebilir. Bir doğal afetin ardından, en uygun bilgilerin paylaşılmasını sağlamak için veteriner hekimler çağrılabilir.

Afet öncesi değerlendirme ve ön planlama

Veteriner hekimler, gelecekte afetlerin planlanmasında büyük ölçüde yardımcı olurlar. Onların bilgisi ve uzmanlığı, salgın zamanlarında tahliyeler ve aşılama protokolleri gibi prosedürler için bir plan sağlamaya yardımcı olabilir. Ön planlama, gelecekte hem insan hem de hayvan ölümlerini azaltmaya önemli ölçüde yardımcı olabilir.

Referans:

Moore, R., Kaczmarek, R., & Davis, Y. (1991). Doğal Afetler: Veterinerin Rolü. Hastane Öncesi ve Afet Tıbbı, 6 (2), 265-270. doi:10.1017/S1049023X00028399

Çeviri Kaynak: https://www.vetvoice.com.au

Genel, Hayvan Refahı, Hayvan Sağlığı, Meslek Politikası, Tarım ve Hayvancılık Politikaları, veteriner, Veteriner Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği, veteriner hekim içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | 2 Yorum

Meslek Mensuplarının Lisanslaştırılması mı? Kontrolsüz Gıdayı Yasal Hale Getirmek mi?

Meslek Mensuplarının Lisanslaştırılması mı? Kontrolsüz Gıdayı Yasal Hale Getirmek mi?

Tarım ve Orman Bakanı Sayın Prof.Dr.Vahit KİRİŞCİ, Erzurum’da yaptığı açıklamada; “Yeminli mali müşavirlik gibi kolay anlaşılsın diye söylüyorum. Biz ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri ile veteriner hekimleri inşallah lisanslandıracağız. Yani bunlar aynı yeminli mali müşavir gibi kendi bürolarını açıp hizmet veriyor olacaklar. O zaman bu et acaba ne kadar, hijyen veya bu ekmek ne kadar sağlıklı gibi bunlarla bir problemimiz yok ama bu konularda daha kesin ve kalıcı şeyler görelim istiyoruz. Kendimizle ilgili aldığımız önlemler var. Sistemimiz çalışıyor ama ziraat, gıda su ürünleri mühendisleri ile veteriner hekimlerimizi sahaya almak istiyoruz. Bunun adımını aslında attık.” (AA) şeklinde bir açıklamada bulundu.

Kulağa uzaktan hoş gelen bu açıklama ne anlama geliyordu? Neyi amaçlıyordu? İzlediğimiz kadarıyla pek anlaşılmış görünmüyor. Sanki Ziraat, Gıda, Su Ürünleri Mühendisleri ile Veteriner Hekimlere yeni görev alanları açılması ile gıda güvenliğinin sağlanması gibi anlam yüklenmesi konunun esasını bilmeyenler için cazip bir proje olarak görünmesi doğaldır.

Projede gıda kontrol hizmetlerinin bu meslek mensuplarının kuracağı özel bürolar tarafından yapılması öngörülmektedir. Bu yeni gündeme gelmiş bir konu değildir.

Gıdalara mali müşavirlerin kullandığı, arşivlenen evrak gibi bakarsanız, kontrol mühendislerinin imzasını taşıyan yapılar gibi durağan olarak düşünürseniz geçerli bir düşünce olabilir. Ancak, gıdalar üretilir ve değişken süreler içinde tüketilir. O nedenle üretim ve pazara sunum aşamasında kontrolleri resmi güvence altında olmak zorundadır.

Gelişmiş dünyada, bilhassa uyum sağlamaya çalıştığımız güncel AB mevzuatına göre; ticarete konu olacak gıdaların kontrolü, resmi otoriteler tarafından yapılmak zorundadır. ABD için de durum farklı değildir. AB mevzuatındaki güncel haliyle yeni hijyen paketinin esası: Gıdanın sağlıklı ve güvenilir üretilmesinden üreten-satan kişi veya kuruluş doğrudan sorumludur. Çalıştırdığı personel dahi sorumlu tutulmaz. Ticarete konu olabilmesi için resmi kontrollerinin yapılmış olması zorunludur.

Ülkemizdeki Durum Nedir?

AB uyumu doğrultusunda hazırlanan 5996 sayılı “VETERİNER HİZMETLERİ, BİTKİ SAĞLIĞI, GIDA VE YEM KANUNU” kontrol hizmetlerinin kimler tarafından nasıl yapılacağını tanımlamıştır.

AB mevzuatında olduğu gibi Yasaya göre resmi kontroller; Resmi Veteriner Hekim veya “Bakanlıkta görevli veteriner hekimler dışında, verilecek resmî görevleri yürütmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilen Yetkilendirilmiş Veteriner Hekimler” tarafından yapılması gerekmektedir.

Ne yazıktır ki Yetkilendirilmiş Veteriner Hekimlik yasanın ruhuna ve AB mevzuatına uymayan, çok yanlış şekilde uygulanmış, amaca hizmet edemez hale getirilmiştir.

Uluslararası ticarete söz konusu tüm gıdaların kontrolü bu çerçevede yapılmak zorundadır, aksi halde hiçbir ülkeye ihraç edebilmek mümkün değildir. Örneğin; Türk Halkının tüketeceği balık için gereklilik aranmasa da İhraç edilecek balıklar için Resmi Veteriner Hekim kontrolü kaçınılmazdır.

Dolayısı ile evrensel bir kural olarak gıdanın ticarete konu olabilmesi için Resmi Kontrolden geçmiş, sağlıklı ve güvenilir olduğu raporlanmış olması gerekir. Özel büroların yapacağı kontrollerin pratik geçerliliği olmadığı gibi evrensel geçerliliği de yoktur. Hiçbir kişi veya kuruluşun menfaat sağladığı bir kuruluşun üretimini denetlemesi ve uygunsuz olarak tanımlamasının pratiği ve gerçekliği dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilir değildir.

Gıdaların özel bürolar tarafından kontrolünü yasal hale getirmek, bir anlamda kontrolsüz gıdayı yasal hale getirmek demektir.

Bu yeni bir yaklaşım mı?

Gıda kontrol hizmetlerinin özel bürolar tarafından yürütülmesi fikri yeni değildir.

Sayın Bakanın Tarım Komisyonu Başkanlığı döneminde bazı örgütlerle birlikte açıklamalarında da yer almıştır.

Gıda Üreticisi kuruluşların oluşturduğu Gıda Dernekleri Federasyonu ilgililerinin bu yöndeki yaklaşımının olmazsa olmaz şeklinde olduğu örneklerine şahit olunmuştur.

AB Uyum çalışmaları kapsamında Bakanlıkta yapılan Gıda Eşleştirme ile ilgili toplantıda Gıda Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri, sayın Bakanın ifade ettiği şekliyle Gıda Kontrolünün özel bürolar tarafından yapılması gerektiğini söylediğinde; söz alarak böyle bir şeyin olamayacağını ve bu şekil bir kontrolün geçerliliği olmadığı, AB mevzuatına da tamamen aykırı olduğunu ifade etmiştik. Salonda bulunan Bakanlık mensuplarınca ve diğer katılımcılarca da ifadelerimizin desteklenmesi ve tepki vermesi sonucu, geçmişte Bakanlık da yapmış olan Genel Sekreterin; “isteseniz de, istemeseniz de bu olacak” şeklinde sözünü bitirmesi hafızalarımızdadır.

Bu menfaat gruplarını yasal düzenlemelere yaklaşımlarının yansıması Gıda Yasasında beklenirken bu olmamış, alakası olmadığı düşünülen Tarım Yasasına gizlenmeye çalışılmıştır.

Zamanın Bakanı Sayın Sami GÜÇLÜ’nün daveti ile 2005 yılında Tarım Yasa Taslağını değerlendirmek için, ilgili meslek ve sektör kuruluşları temsilcileri ile bir toplantı yapılmıştı. Görüşme esnasında Taslak metni ile ilgisiz olarak “Tarım Danışmanlığı” ile ilgili yasa maddesi gerekçesinde; “Gıda kontrol hizmetlerinin Ziraat Mühendisi, Gıda Mühendisi ve Veteriner Hekimler tarafından oluşturulacak Tarım Danışmanlık Büroları tarafından yürütülmesi amacıyla” maddenin düzenlendiği tanımlandığı fark edilmişti. Tartışmada bu anlamsız gerekçenin düzenlenmesi tarafımızca ve diğer bazı katılımcılar tarafından ifade edilmesine karşılık toplantı tutanağına dahi bu görüşler yansıtılmamıştı. Gerekçenin bu şekilde yazılmış olması, çok ince bir hesapla yasa uygulanmasında bir tereddüt oluşması halinde gerekçeye bakılarak hareket edilmesi gereğinden kaynaklanmaktaydı.

Yasa taslağının Tarım Komisyonuna görüşülmeye başlaması öncesi bu gizlenmiş amacın kapsam dışı edilmesi için TVHB Merkez Konseyi olarak girişimlerde bulunulmuştur. Sonuçta, Komisyonda taslak görüşülürken; Bakanlık isteği olarak hazırlanan ve AKPARTİ Milletvekillerinin imzasını taşıyan değişiklik önergesi kabul edilerek yasa metni, “Çiftçi eğitim ve yayım faaliyetleri” olarak sınırlandırılmış ve gerekçeye gizlenen amaç devre dışı bırakılmıştı.

Netice itibarı evrensel kurallar ve uluslararası kabullere rağmen pratik olarak gıdada denetimsizliği yasal hale getirmeyi amaçlayan bu şekil bir düzenleme, kabul edilebilir nitelikte değildir. Kontrol görevini yerine getirirken canına kastedilen meslek mensuplarının kanı kurumadığı bir zamanda bu görevi özel büroların yapabilmesi beklemek mümkün değildir. Akıl tutulması yoksa, niyet doğru anlaşılmalıdır. Üstelik meslek mensuplarına sağlayacağı bir fayda veya yeni istihdam alanı yaratmayacaktır. Resmi kontrol hizmetlerinde istihdamı kaldıracaktır.

Bu yaklaşım hedefine ulaşırsa, ihraç edilecek ürünler için mecburi resmi kontroller yapılırken, ülke insanı kontrolsüz gıda tüketmeye mahkum edilmiş olacaktır. Yerseniz….23.10.2022

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ

Uzman Veteriner Hekim

Türk Veteriner Hekimleri Birliği

41.Dönem Merkez Konseyi Başkanı

AB uygulamaları, AB Uygulamaları, Genel, gıda, gıda güvenliği, hijyen, Meslek Politikası, veteriner halk sağlığı, Veteriner Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği, veteriner hekim içinde yayınlandı | 1 Yorum

Sahipsiz Hayvanlar Sorunu ve Veteriner Hizmetleri

Sokak Hayvanları Mı?

Kamuoyunda yaygın olarak kullanılan “SOKAK HAYVANLARI” tanımı ile bir sorun yumağı sürekli olarak gündemde yer almaktadır. Sokak hayvanları, doğal yaşam alanı sokaklar olan hayvanlar olarak algılanmakta ve bu şekilde tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım, yaban hayatı ile evcil hayvanlar olarak tanımlanan farklı popülasyonlara, sosyal alanlarda evcil-yaban hayatı şeklinde anlamsız üçüncü bir grup olarak ilave edilmektedir.

Sokakta yaşamak zorunda bırakılan, esası sahipli evcil hayvanlar, sosyal alanlarda sahipsiz bırakılmaları ve kontrolsüz üremeleri sonucu bu gruplar oluşmaktadır. Bu hayvan gruplarının doğal yaşam alanı, sosyal alanlar olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile evcilleştirilmiş ve insanlarla birlikte, aynı çatı altında yaşaması gereken hayvanlar, sosyal alanlarda yaban hayatı yaşamaya zorlanmaktadır. Bu durum, evcil hayvanların doğal yaşamı değildir. Hayvanlar ya doğal yaşam alanlarında avlanarak yaşarlar, ya da sosyal alanlarda sahipleri, yaşamı paylaştıkları insanlar tarafından beslenmek, ihtiyaçları karşılanmak üzere hayat döngülerini sürdürürler. O nedenle sokak hayvanları tanımı ve bu tanımın içerdiği anlamlar, yaşam koşulları doğru bir kavram olarak kabul edilebilir değildir. Konuya sokak hayvanları olarak yaklaşınca, çözüm olarak ortaya konulacak her bir yaklaşım, yeni çözümsüzlükler getirmektedir.

O nedenle bu raporda sahipsiz hayvanlara ilişkin sorunlar ve çözümleri tanımlanmaya çalışılmıştır.

Sahipsiz Hayvanlar Sorunu

Yaygın şekilde kentlerde sosyal alanlarda yaşamak zorunda kalan sahipsiz köpek ve kediler ile gündem oluşturmasına karşılık, sahipsiz bırakılan tüm evcil hayvan türleri için geçerli bir sorun olarak yaşanmaktadır. Bu konuda köpekler  öne çıkarken, kontrolü daha güç kedi türleri bir şekilde arka planda kalmakta, sahipleri tarafından terkedilen at ve eşekler ise ender de olsa gündeme gelmektedirler. İşgücünden faydalanma imkanı kalmayan at, katır ve eşekler, kentsel alan dışında doğal veya kırsal alanlara terk edilmektedir. Yaşam mücadelelerinde bırakıldıkları çaresizlik yanında hiç beklenmedik bir anda, bir karayolunda neden oldukları kazalar sonucu hem bu hayvanlar feci şekilde yaralanma ve can vermekle karşı karşıya kalırken, seyahat halindeki insanlar için de önemli hayati risk kaynağı oluşturabilmektedirler.

Sahipsiz Hayvanların Kaynağı Sahipli Hayvanlardır

Sahipsiz hayvanların kaynağının sahipli olduğu halde sokağa bırakılan hayvanlar olduğu konuyla ilgili herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu hayvanların sosyal alanlarda kontrolsüz şekilde üremesi ise popülasyonun ve buna bağlı olarak sorunların geometrik dizin halinde artması sonucunu getirmektedir. Sokaktaki hayvanlara ilişkin ortaya konulan çözümler ise bir sonuç sağlamazken sorunların da katlanmasına, gerçek çözümlerin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.

Normal yaşamlarında 20 yaş civarında bir ömre sahip olan bu hayvanların sosyal alanlardaki sahipsiz yaşamlarında ömürleri ortalama 1,5-2 yılı geçmemektedir.  Bu durum, başlı başına doğal bir katliam demektir.

Sorunu Besleyen Kaynaklar

Sahipli Hayvanlar

Sahipsiz hayvanların kaynağının sahipli hayvanlar olduğu gerçeğinin konuyla ilgili herkesin bildiğini yukarıda ifade etmiştik. Sorunla ilgili bu kaynak, sorunun sadece biyolojik kaynağıdır. Sorunun geldiği boyutta, biyolojik kaynaktan öte, sosyal, yaklaşım, yönetsel ve mesleki sorunlar, en az sorunun biyolojik kaynağı kadar önemli boyutta ve bu kaynağın etkisini artıran niteliktedir.

En yaygın ve bilinen şekliyle kentin bunaltıcı ortamından kurtulmak için kent çevrelerinde veya tatil yörelerinde edinilen yazlıklar, hobi bahçeleri ve bahçeli konutlara yaz sezonunda giden aileler, çocuklarının isteği üzerine veya kendi arzuları ile çoğunluğu yavru olmak üzere köpek satın almakta, tatil sezonu bitiminde ise yaşadıkları apartman hayatının uygun olmayışı nedeniyle, sahiplendikleri bu hayvanları sokağa bırakmaktadırlar. Bu her yıl yaşanan bir döngüdür. Avlanma imkanı olmayan, kendi kendine beslenme becerisi bulunmayan bu hayvanlar, karşı karşıya kaldıkları yaşam mücadelesi ile yaşadıkları sefaleti canlarını kaybetmeden atlatmaları halinde sosyal alanlarda, artıklarla hayata tutunma becerisini kazanmaya çalışmaktadırlar.

Kontrolsüz üreme sonucu ise geometrik dizi halinde çoğalırken birçoğu erken yaşlarda çeşitli nedenlerle vicdan sızlatan şekillerde hayatlarını kaybetmektedirler.

Bu hayvanların sahiplenmesi ve sokağa salınması ile ilgili kişilerin yasal bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Aynı durum işgücünü kaybeden, sakatlanan veya mevsimsel olarak hizmetine ihtiyaç duyulmayan at, katır ve eşekler için de şekli farklı da olsa benzerlik göstermektedir.

Sosyal Sorunlar

Kentlerdeki sosyal yaşantının bir sonucu olarak gelişen psikolojik hareket tarzları, sosyalleşme sorunları, insanları daha fazla hayvan sahibi olmaya yöneltmektedir. Bir terapi şekli olarak da uzmanlarca önerilmesi, hayvan sahiplenme arzusunu artırmakta, sosyal, ekonomik ve bilinç olarak hayvan sahibi olma yetisi olmayan insanlar hayvan sahiplenmektedir. Bir süre sonra hayvan sahibi olma şartlarını yerine getiremeyen insanların bir kısmı başka insanlara verirken, bir kısmı da sokağa bırakmaktadır. Hayvan sahibi olmanın şartlarını belirleyen, takip ve denetimini sağlayan bir düzenleme ve idari yapı söz konusu değildir.

Yaklaşım Sorunları

Sahipsiz hayvanlara ilişkin sorunların gündeme taşınması, etkin bir şekilde hayvan sever ve hayvan koruma aktivistleri tarafından olmaktadır. Bu durum, sorunun bilimsel gerçeklere göre sorunun tanımlanması ve çözüm üretilmesi yerine, bu grupların çoğu zaman samimi yaklaşımları, zaman zaman da konuyu istismar aracı olarak kullanan kişi ve grupların yönlendirmesi ile oluşturulan kamuoyu baskıları yasak savmacı, popülist yaklaşımlarla öne çıkmaktadır.

Hazırlanan yasal düzenlemeler ve oluşturulan yönetsel yapılar da bu yaklaşımlara göre şekillenmektedir.

Yönetsel Sorunlar

Oluşturulan kamuoyu baskıları ve kişisel ilgilerle konuyla ilgili Bakanlıkların ilgi alanlarında yönetim şekillenmeleri oluşmuştur. Hayvanları Koruma yasası ile de Belediyelere bu alanda sorumluluk yüklenmiştir.

Bakan olan kişinin ilgisiyle birlikte konu Çevre Bakanlığı ile ilişkilendirilmiş ve çevre sorunu olarak tanımlanmış, daha sonra Çevre Bakanlığının Orman Bakanlığı ile birleştirilmesi ile sahipsiz hayvanlar, yaygın tanımıyla sokak hayvanları Orman hizmetleri bünyesinde kendilerine yer bulmuşlardır. Bunun sonucu olarak da Milli Parklar ve Doğal Yaşamın bir parçası gibi yönetsel kapsama dahil olmuştur. Orman Bakanlığı ile Veteriner Hizmetlerini bünyesinde barındıran Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının birleşmiş olmasına rağmen, sahipsiz hayvanlar, Doğal Yaşam kapsamında değerlendirilmeye devam edilmiştir.

Sorun hayvanlar olmasına ve sorunların her biri ve tamamı veteriner hizmetleri kapsamında yer almasına karşılık, sahipsiz hayvanlar sorunu, gündeme gelişinden bu yana herhangi bir şekilde yönetsel olarak Veteriner Hizmetleri kapsamına ele alınmamış ve bu çerçevede bakılmamıştır. Veteriner Hizmetlerini uhdesinde bulunduran, isim değişiklikleri olsa da Tarım Bakanlığı konuya yönetim sorumluluğu anlamında doğrudan taraf olmamıştır. Ancak yasal düzenlemeler sürecinde görüş bildirmek suretiyle müdahil olabilmiştir.  Orman Bakanlığı ile birleşme sunucu konu bünyesine katılmış olsa da sahipsiz hayvanlar, Orman hizmetleri tarafında yerini korumaya devam etmiştir.

Konu Hayvanlar, Sorun Veteriner Hizmetleridir!

Sorunun boyutları hayvan sağlığı, hayvan refahı, veteriner halk sağlığı, gıda güvenliği ve hayvan kökenli çevre sağlığı alanlarını içermektedir. Bu alanların her biri ve tamamı veteriner hizmetleri kapsamında yer almaktadır. Sahipsiz hayvanlar sorunu, gündeme gelişinden bu yana herhangi bir şekilde yönetsel olarak Veteriner Hizmetleri kapsamına alınmamış ve bu çerçevede konuya yaklaşılmamıştır.

Soruna hayvanlar ve hayvan kaynaklı sorunlara bütüncül olarak yaklaşmayınca sağlıklı, etkin ve sürdürülebilir çözümler üretilememiştir. Konu, Veteriner Hizmetleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, sahipsiz hayvanlarla ilgili;

  • Hayvanların Sağlığı ve Yaşam Güvencesi
  • Hayvan Refahı,
  • Veteriner Halk Sağlığı,
  • Gıda Güvenliği,
  • Çevre Sağlığı konularının ayrı ayrı ve bütüncül olarak değerlendirilmesi gerekir.

Bu temel konular, hem sorunların tanımlanmasında hem de çözüm üretiminde temel kılavuzlardır.

Hayvan Sağlığı

Sahipsiz hayvanların sağlıklı şekilde hayatlarını sürdürebilmeleri ve hem kendilerinin, hem de diğer hayvanların sağlığını tehdit edebilecek salgın ve paraziter hastalıklara karşı aşılanmaları, iç ve dış parazitlere karşı düzenli koruyucu hizmetlerin yerine getirilmesi olarak tanımlanabilir. Ancak, bu tanımın ötesinde hayvan sağlığı hizmetleri, hayvan refahı, Veteriner Halk Sağlığı, Gıda Güvenliği ile Hayvan ilişkili çevre sorunları için de temel bir alanı teşkil etmektedir.

Hayvan Refahı

Hayvan refahı, hayvanların her şekilde iyi olma hali olarak tanımlanabilir. Evrensel olarak hayvan refahı tanımı, beş temel hak veya özgürlük çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bunlar;hr_5

  • Türüne özgü davranışları gösterebilme,
  • Ağrı, Yaralanma ve hastalıktan ari olma,
  • Korkudan ari olma,
  • Susuzluk, açlık ve kötü beslemeden ari olma,
  • Rahatsız edilmeme (rahatsızlıktan ari) olarak tanımlanmaktadır.

Hayvan refahına ilişkin bu temel unsurlar hem sorunun tanımlanmasında hem de çözüm üretiminde yol gösterici niteliktedir ve hayvan sağlığının ayrılmaz parçasıdırlar.

Veteriner Halk Sağlığı

Veteriner Halk Sağlığı; Hayvan ilişkili halk sağlığı konularını barındıran veteriner hizmetlerinin temel alanlarından birisidir. İki yüzü aşkın tür atlayan (zoonoz, hayvandan insana-insandan hayvana geçebilen karakterde) hastalık konunun temelinde yer almaktadır. Bunun yanında veteriner ilaçlarının kullanımı, kalıntı ve atık kaynaklı sorunlar bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Sahipsiz hayvanlarla ilişkili veteriner halk sağlığı konularının başında kuduz, toksoplazma, kist hydatik ilk akla gelenler olmakla birlikte birçok enfeksiyöz, mantari ve paraziter hastalık yer almaktadır.

Gıda Güvenliği

Veteriner Halk Sağlığı kapsamında yer alan çok sayıda hastalık aynı zamanda gıda güvenliği sorunlarının da kaynağını teşkil etmektedir. Bunun ötesinde sahipsiz hayvanlara ait atıklar da gıda güvenliği için önemli risk oluşturabilmektedir.

Çevre Sağlığı

Sahipsiz hayvanlara ilişkin atıklar, kontrolsüz ve hijyenik olmayan yaşam ortamları, atıkların çevreye yayılmasında oynadıkları rol gibi birçok çevre sağlığı sorununun gelişmesinde sahipsiz hayvanlar etkin olabilmektedir.

Sahipsiz hayvanlara ilişkin sorunlar, veteriner hizmetleri kapsamında yer alan bu konular ışığında değerlendirilirken, veteriner hizmetleri ile ilgili yasal düzenlemeler ve yönetim yapılarının da bu hizmetleri ne düzeyde yerine getirebildiği, nasıl yerine getirebileceği de birlikte sorgulanmalıdır. O nedenle, sorunun boyutlarının tanımlanması ve çözüm üretimi açısından veteriner hizmetlerine ilişkin bir tanım ve değerlendirmeye aşağıda yer verilmiştir.

Sorun, Veteriner Hizmetlerinin Yetersizliği

Veteriner hizmetlerinin sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde yerine getirilebilmesi, veteriner kontrol sisteminin sağlıklı oluşturulması ve yürütülmesi, bunun için de olmazsa olmaz olarak kabul edilen unsurların aksamadan sağlanmasına bağlıdır. Bunlar;

  • Merkezi Veteriner Otoritesi ve taşra yapılanması,
  • Hayvanların tanımlanması ve kayıt altına alınması,
  • Hayvan Hastalıkları bildirim sistemi (ADNS) ve hayvan hastalıkları ile mücadele önlemleri,
  • Hayvan hareketlerinin kontrolü ana başlıklarını kapsamaktadır.

Dünyada Hayvan Hastalıkları ile mücadele konusunda Ülkemizin de imzaladığı Uluslararası Cenevre Antlaşması(1935) gereği ülkeler Veteriner Hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili merkezi bir Veteriner Otoritesi ile buna doğrudan bağlı taşra yapılanmasını oluşturmaları gerekmektedir. Tarım Bakanlığı yapılanması içerisinde Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ismiyle oluşturulmuş olan Merkezi otoriteye, doğrudan bağlı her ildeki Veteriner İşleri Müdürlükleri ve buna bağlı İlçe Veteriner Hekimlikleri ile Veteriner hizmetleri yürütüle gelmiştir. On iki Eylül darbesini takiben oluşturulan Tarım Bakanlığı yapılanmasında, bu yapı bozularak fonksiyoner yapılanma adıyla Merkezi Veteriner Otoritesinin görev ve sorumlulukları farklı birimleri dağıtılmış, dikey taşra yapılanması da yok edilmiştir. Veteriner Hizmetleri, Veteriner Hekim olmayan, mesleki yetkinlik ve sorumluluğu olmayan “Sorumsuz Yetkililer” tarafından yürütülmeye başlanmıştır.  Her geçen gün bu yapı daha da dejenere edilerek farklı şekillere bürünmesi sonucu, yetki ve karar noktasında bulunanlar, Uluslararası Hayvan Hastalıkları ve Gıda Güvenliği toplantılarına katılamaz noktasına gelerek bu önemli toplantılara daha alt düzeyde katılım sağlanır hale gelinmiştir.

Ülkemizde sahipsiz hayvanlarla ilgili sorunlar gündeme gelmesi, Yetkili Veteriner Otoritesinin bulunmadığı döneme denk gelmiştir. Bu yapı içerisinde sahipsiz hayvanların da canlı bir hayvan olduğu gerçeği, sorumsuz yetkililer tarafından görülmemiş ve ilgi gösterilmediği gibi bu alanda sorumluluk almaktan kaçınılmıştır.

AB uyum çalışmaları kapsamında hazırlanan ve Veteriner Hizmetlerini düzenleyen yasa, içerik olarak yasa hükmünde yönetmelikleri tanımlayan, temel yasal çerçeveleri tanımlamaktan uzak olarak hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu doğrultuda hazırlanan yönetmeliklerde ise sorun kapsam dışında kalmıştır.

Son zamanlarda ilaç ve kalıntı takibi ile ilgili oluşturulan ve uygulamaya konulan mevzuatlar da sahipsiz hayvanlarla ilgili tanımlama, kayıt altına alma ve hareket kontrol unsurları yerine getirilmeden uygulamaya kalkışılması sonucu yeni sorunların oluşmasına neden olmaktadır.

Sahipli Hayvanların Kayıt, Kontrol ve Takibi Temel Önceliktir

Sahipli ev hayvanlarının tanımlanma, merkezi bir kayıt sistemi içinde kayıt altına alınma işlemleri yapılmadığı için hareketlerinin kontrolü yapılamamaktadır. Doğal olarak da ev hayvanları ile ilgili hastalık bildirim sistemi ve hastalıklarla mücadele hizmetleri yürütülememektedir. Zaten idari yapı bu hizmetleri yürütmek için kendini sorumlu ve yetkili saymamaktadır.

Merkezi Veteriner Otoritesi ve bağlı taşra teşkilat yapılanmasının olmayışı, hizmet kapsamına almadığı ev hayvanları ile ilgili hizmetlerin ötesinde çiftlik hayvanları ve diğer hayvan türleri ile ilgili hizmetlerin de sağlıklı yürütülemediği sonucunu doğurmuştur. Yıllardır sığır cinsi hayvanların tanımlanması ve kayıt işlemleri sağlıklı ve doğru yürütülebilir hale gelmemiştir. Diğer hayvan türleri için oluşturulan tanımlama kayıt sistemlerinin de güvenilir olduğunu söylemek zordur.

Sahipli ev hayvanlarının tanımlamasının yapılmadığı, kayıt altına alınmadığı, hastalık bildirim sistemi ve hastalıklarla mücadele önlemlerinin olmadı ve hareketlerinin kontrol edilmediği, kısaca Veteriner Hizmetleri kapsamının dışında kaldığı bir yapı içerisinde, sahipsiz hale gelen hayvanlarda bu hizmetleri yürütecek projeler geliştirmek akılcı görülmemektedir.

Sahipsiz hayvanların Veteriner Hizmetleri kapsamında yer almasını sağlamadan önce bu hayvanların kaynağı olan sahipli hayvanlarla ilgili Veteriner Hizmetlerinin gereği yerine getirilmesinin sağlanması, bunun için de bu hizmetleri yürütecek Yetkili Merkezi Veteriner Otoritesi ve Taşra birimlerinin oluşturulması temel gerekliliktir. Sahipli hayvanlarla ilgili bu gereklilikler yerine getirilirken, ikinci aşama veya eşzamanlı olarak sahipsiz hayvanlar da Veteriner Hizmetleri kapsamı içerisinde dikkate alınmalı ve bu çerçevede çözüm üretilmelidir.

Sahipli hayvanların tanımlanması ve kayıt altına alınması ile hayvan sahiplerine getirilecek sorumluluklar, bu hayvanların sahipsiz şekilde sokağa bırakılmasını engelleyecek yegane yoldur. Üremenin de kayıt ve kontrol altına alınması ile sahipsiz hayvan popülasyonunun her geçen gün armasına neden olan kaynakların kurutulmasını sağlamış olacaktır.

Sokaklar Çözüm Yeri Değildir!

Mevcut sahipsiz hayvan varlığının tanımlanması, kayıt altına alınması, hareketlerinin ve üremenin kontrolü sosyal alanlarda, sokaklarda barındırılarak sağlanabilecek bir durum değildir. Esas olarak sosyal alanlarda sahipsiz hayvanların varlığı; yukarıda açıklanan Veteriner Hizmetlerinin kapsamında bulunan hayvan sağlığı, hayvan refahı, veteriner halk sağlığı, gıda güvenliği ve çevre sağlığı açısından kabul edilebilir bulunmamaktadır. Sokakta, sosyal alanlarda sahipsiz yaşayan hayvanlarda bu gerekliliklerin asgari seviyesini sağlamak mümkün görünmemektedir. Bu tüm gelişmiş dünya için geçerli bir yaklaşımdır.

Sahipsiz hayvanların Veteriner Hizmetlerinin gereklerini yerine getirebilmesi ancak oluşturulacak rehabilitasyon ve barınma merkezlerinde mümkün görülmektedir. Uygun olmayan şartlara haiz barınaklar nedeniyle oldukça soğuk yaklaşılan bu yapıların sağlıklı şekilde oluşturulması ve sürdürülmesi imkansız bir durum değildir.

Avrupa bölgesinde evcil hayvan kökenli kuduz vakalarının yaşandığı yegane ülke olmamız nedeniyle, Sağlık Bakanlığının sadece ithal ettiği kuduz aşısı için ödediği bütçenin bir kısmının bu amaçla kullanılması, aşı kullanılmasını gerektirecek olayların ortadan kalkmasını sağlayabilecek düzeydedir. Benzer şekilde Veteriner Halk Sağlığı kapsamındaki hastalıklar ve Gıda Güvenliği riskleri nedeniyle kamunun yaptığı harcamaların bir kısmı bu merkezlerin oluşturulması ve sürdürülebilirliği için gerekli kaynağı oluşturabilir.

Sahipsiz hayvanlar ile ilgili 2006 yılında Türk Veteriner Hekimleri Birliği tarafından düzenlenen panelde konuyla ilgili tüm sorumlu, yetkili ve taraf olan kurum-kuruluş temsilcileri bir araya getirilmiştir. Panelde İslam Dininin konuya yaklaşımını dile getiren Panelist Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, “İslamiyet’te, yaşamasının diğer hayvanlar ve İnsanlar için hayati tehlike oluşturmadığı takdirde hiçbir canlının itlaf edilemeyeceği” görüşünü ortaya koymuştur. Bu durum, Avrupa ve birçok ülkede sahipsiz hayvanlarla ilgili çözüm olarak uygulanan itlafın ülkemiz için insancıl olmadığı gibi toplum inancı gereği yerinin olmadığını tanımlamaya yeterli bulunmaktadır. Normal şartlarda 15-20 yıl ömrü olan hayvanların sahipsiz olarak sakaktaki ömürlerinin ortalama 1,5-2 yıl olması itlafın baka bir yoludur ki bu ölümlerin çoğunluğu vicdan sızlatan türdendir.  Bu da sokaklarda sahipsiz hayvan yaşatmanın akılcı ve bilimsel gereklerle uyumlu bir yanının olmadığının örneklerinden birisidir.

Sonuç itibarı ile sokaklarda, sosyal alanlarda veya kırsal alanlarda sahipsiz dolaşan hayvanların sağlıklı, asgari düzeyde de olsa refah içinde yaşamasını sağlamak, Veteriner Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği risklerinden uzak tutmak, çevre sağlığını temin etmek mümkün görünmemektedir. Kısırlaştır, aşılat ve sokakta yaşat mantığının geçerliliğinin olmadığı onlarca yıldır tecrübeyle sabit hale gelmiştir.

Sonuç

  1. Bir sorunun çözümü için öncelikle konunun sahibinin olması, sorumluluğu olması ve bu konuda yetkin olması temel gerekliliktir. Merkezi Veteriner Otoritesinin ve taşra teşkilatının oluşturulması hem sahipsiz hayvanların geleceği hem de tüm hayvan varlığımızın riske edilmiş geleceği için önemlidir.
  2. Sahipsiz hayvanların kaynağı (tüm hayvan türlerinde) olan sahipli hayvanlar için veteriner hizmetleri (tanımlama, kayıt, hareketlerinin kontrolü…) ile ilgili düzenlemeler ve gereklilikler yerine getirilmeli, hayvan sahibi olabilmenin şartları ve sorumlulukları tanımlanmalı, şartları uygun olmayan kimselerin hayvan sahiplenmesi önlenmelidir. Sahip oldukları hayvanları, sokağa bırakanlar ile ilgili etkin yaptırımlar düzenlenmeli ve uygulanmalıdır.
  3. Sahipsiz hayvanlar, uygun altyapı ile yerel yönetimlerce oluşturulacak Rehabilitasyon ve Barındırma Merkezlerinde üreme kontrolü ve sağlık gereklilikleri yerine getirilerek asgari düzeyde de olsa hayvan refahı gerekleri altında hayatlarını sürdürmeleri sağlanmalıdır. Bu merkezlerin sorumluluğunun yerel yönetimlere ait olması en makul yaklaşım olarak görülmektedir. Temel Veteriner Hizmetleri ( Tanımlama, kayıt ve hareketlerinin kontrolü v.b) sahipli hayvanlar gibi merkezi Yetkili Veteriner Otoritesi tarafından yürütülmelidir. Bu hizmetler için ayrıca yasada yer alan “Yetkilendirilmiş Veteriner Hekim” statüsü sağlanarak serbest Veteriner Hekimlerin hizmetinden yararlanılabilir.
  4. Rehabilite edilen sahipsiz hayvanların sahiplenilmesini cazip hale getirecek tedbir ve teşvikler getirilmelidir. (Kamuoyu oluşturma, Rehabilitasyon merkezlerindeki maliyet dikkate alınarak belirli süre mama desteği, sağlık giderleri desteği v.b.)
  5. Hayvansever ve hayvan korumacı organizasyon ve aktivistlerin bu merkezlerin şartlarının iyileştirilmesi ve sürdürülmesinde her türlü istismardan uzak destekleri önemli bulunmaktadır.
  6. Sosyal alanlarda belirli dar kapsamda sosyal çevre ile uyumlu hale gelmiş sahipsiz hayvanlar, o çevrede (mahalle, sokak) kamuya ve yerel yönetimlere ait alanlarda, yerel yönetimlerce oluşturulacak bakım merkezlerinde, yerel hayvan koruma organizasyonları sorumluluğuna bırakılabilir ve hizmetleri desteklenebilir. Bunlar, mevcut durumun iyileştirilmesi için acil ve geçici bir çözüm yolu olarak tanımlanabilir. 2 Ekim 2019 Ankara.

Dr. Mustafa ALTUNTAŞ, Uzman Veteriner Hekim.

Çevre, Genel, hayvan, Hayvan Refahı, Hayvan Sağlığı, Meslek Politikası, Sahipsiz hayvanlar/Sokak hayvanları, veteriner, veteriner halk sağlığı, veteriner hekim içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Yaşayan İki Miras; Karacabey Harası ve At

Yazıyı resim içerikleriyle birlikte PDF formatında açmak için bağlantıyı tıklayınız. Karacabey_Harası ve_At_Bursa_Günlüğü Dergisi Sayı 2, 2018

Yaşayan İki Miras;

Karacabey Harası ve At

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ, Uzman Veteriner Hekim

Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyete miras kalan iki değer Bursa’da varlığını sürdürüyor; Karacabey Harası ve At.

Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun’a çeyiz olarak verilen arazilerde kurulan ve İmparatorluk döneminde  “Çiftlikat-u Hümayun”  bünyesinde faaliyetini sürdürmüş olan Karacabey Harası, Cumhuriyet döneminde ülkemizdeki hayvan ıslahı çalışmalarının en önemli merkezi olarak gelişmiş ve bu doğrultuda hizmetlerini sürdürmüştür.

Orta Asya’da aynı anavatanı paylaşan Türk Milleti  ile atın birlikteliği, tarihin her döneminde güç birliği  ve medeniyetin yayılmasında bir simge oluşturmuştur. Bu birliktelik Türklerin yeni yurtlar edinmesinde, Anadolu kapılarının açılmasında, Viyana kapılarına dayanılmasında temel faktör olmuştur.

Dünya’da İlk

Osmanlı, iyi atlara sahip olabilmek için Dünya tarihinde bugün ki anlamda modern yetiştiriciliğin 15.yüzyılda ilk uygulayıcısı olmuş, Hayvanat Ocaklarında yetiştirdiği atlar ile İmparatorluk zirveye ulaşmıştır. Yetiştirmenin ihmali ile İmparatorluğun at ithal etme mecburiyetinde kalması, imparatorluğun dağılmasıyla paralellik göstermiştir.

Ahmet Mithat, haraları; “Hayvan yetiştiren, iyi ve faydalı ürünler alarak, doğrudan doğruya bir memleketin ırk hayvanlarının (at, sığır, koyun, tiftik keçisi gibi. ) çoğaltılmasını ve ıslahını sağlayan kurumlar” olarak tanımlamaktadır.  Devlet haralarının başlıca amacının ise, halkın temin edemeyeceği çeşitli damızlıkları hayvan sahiplerinin emrine sunmak ve memleket hayvancılığını  sıkı kontrol altında bulundurmak, ıslah çalışmaları yanında halkı yetiştiricilik hususunda bilgilendirmek ve teşvik etmek olduğunu belirtmektedir.

Kaynaklara göre Avrupa’da ilk resmi hara 1665 yılında Fransa’da açılmıştır.

Önemli Yetiştirme, Islah, Araştırma ve Eğitim Merkezi

Cumhuriyetin kurulması ile her konuda olduğu gibi gerek at yetiştiriciliği ve gerekse diğer hayvan türlerinin ıslahı konusunda da ülkenin ihtiyaçları belirlenmiş, bu tespitlere göre yetiştirme ve ıslah faaliyetlerine yön verilmiştir. Bu süreçte Karacabey Harası önemli bir misyon yüklenmiştir.

Yerli ırkların seleksiyonla ıslahı yanında yüksek süt ve et verimine sahip esmer ve siyah alaca damızlıklar yurtdışından getirilerek adaptasyonları sağlanmıştır. Diğer taraftan yerli ırklarla melezleme çalışmaları yapılmıştır. Yörenin yerli sığırı olan Boz Irk sığırların, İsviçre Esmeri sığırlarla melezlenme sonucu genotipleri sabitlenerek Karacabey Esmeri sığırı geliştirilmiştir. Diğer taraftan yerli koyunlarımızın et ve yapağı verimini artırma yönünde yapılan çalışmalarla Karacabey Merinosu meydana getirilmiştir.

Hayvan ıslah ve yetiştiriciliğinin vazgeçilmez uygulaması olan suni tohumlama, Dünyada ilk uygulayıcısı olan Rusya’dan sonra ikinci olarak Ülkemizde Karacabey Harasında uygulanmaya başlamış ve bu uygulamayı yapacak elemanlar yıllarca burada yetişmişlerdir.

Yörede başta bezelye olmak üzere konserve sanayi artıklarının değerlendirilmesi yönündeki çalışmalar sonucunda, bu artıkların silaj yapılarak değerlendirilmesi ile hem bu artıkların değerlendirilmesi hem de önemli bir yem kaynağı haline gelmesinde Karacabey Harası örnek ve önder olmuştur.

Karacabey Harası, sadece yetiştirme ve ıslah faaliyetlerinin merkezi olmanın ötesinde ülke hayvancılığına yön veren konu uzmanlarının yetiştiği önemli bir merkez olmuştur. Son yıllara kadar Veteriner Fakültesi öğrencileri,  stajlarının dışında öğrencilik döneminin son bir ayını öğretim üyeleri nezaretinde yetiştirme, besleme ve hayvan ıslahı konularını yerinde görmekte ve uygulamalara katıldıktan sonra mezun olmaktaydılar. Bu uygulamalar ile sağlanan birikimler nedeniyle Veteriner Hekimlerin kariyerinde Karacabey Harası önemli bir yer almıştır.

Karacabey Harasında yetişen uzmanlar 1931 yılında ilki gerçekleştirilen 1.Ziraat Kongresi başta olmak üzere ulusal kongre ve toplantılarda sundukları tebliğ ve raporlar ile hayvancılık politikalarının oluşmasına yön vermişler, kamu yönetiminde önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu rapor ve tebliğlerin içeriği halen geçerliliğini korumaktadır.

Karacabey Harasında yürütülen çok sayıda akademik araştırma, ülkemizde hayvan ıslah çalışmalarına ışık tutar niteliktedir.

Karacabey Harası, çalışmalarının Cumhurbaşkanı, Başbakanlar düzeyinde takip ve ziyaret edildiği bir kurum olmanın ötesinde Ülkemizi ziyaret eden birçok yabancı devlet adamının da ziyaret noktalarından birisi olmuştur.

Etkin Bir Gelenek

Harada yapılan çalışmalar ve sağlanan gelişmelerin yöre insanıyla buluşturulmasında Karacabey Harası geçit törenleri ve panayırları önemli rol oynamıştır. Bu uygulamalar, yöre ve komşu illerden gelen çok sayıda yetiştirici ile birlikte bu illerin Vali ve üst düzeydeki kamu yöneticileri de katılmak suretiyle önemli bir bölgesel etkinlik geleneği oluşturmuştur.

Geleneksel geçiş töreni ve panayırlar, harada yetiştirilen ve ıslah edilen hayvan türleri yanında tarımsal faaliyetlerde kullanılan modern alet ve makinaların da bu seremoniye katılması ile yöre çiftçisinin teknoloji ile tanışmasında önemli rol oynamıştır.

Karacabey Harası ve At

Osmanlıdan miras kalan ve halen yaşatılan ender kaynaklardan birisi olan Safkan Arap Atı yanında, at ıslah çalışmaları çerçevesinde birçok at ırkı saf ve melez olarak yetiştirilmiştir.

“Çiftlikat-ı Hümayun” olarak Harada, saraya binek atı, ağır ziraat ve koşum ile hafif koşum, binek atı yetiştirmesi yapılmakta iken, 1881’de Perşeron Irkı ve Hannover Atı, 1918’de Arap Atı, 1922’de Anglonorman aygırı, 1923’de Nonius, 1928’de İngiliz atı getirtilerek at yetiştiriciliğinde kullanılmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Macaristan’dan Nonius atları getirilmiş, saf ve yarım kan şeklinde yetiştiriciliği yapılmıştır. Mevcut iri cüsseli, kalın kemikli ve koyu donlu yerli kısraklara Nonius aygırı verilerek iş ve çeki hayvanı olarak Karacabey Noniusları , Safkan Arap aygırlar kullanılmak suretiyle ise Universal Karacabey Atı geliştirilmiştir.

Konkur atı yetiştirilmesine yönelik çalışmalara 1924 yılında başlamış, 1941 yılında Nonius, Arap ve Karacabey atlarının birleşimi ile konkura uygun bir kombinasyon oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalara 1962 yılında Karacabey Atı ve Karacabey Noniusları ile tekrar hız kazandırılmış, ancak 1970 yılında yetiştirilmesine son verilmiştir. Karacabey’de yetiştirilen Konkur atları uluslararası yarışlarda Türkiye’yi 1960’lı yılların sonlarına kadar temsil etmişlerdir.

Yetiştirilen damızlıkların idmanlarını temin etmek için gerekli elemanları sağlamak, köylü çocuklarını yetiştirmek, onlara at bakımı ve beslemesini öğretmek, binicilik ve yarışçılık kabiliyetlerini yükseltmek amacıyla 1927 yılında binicilik okulu açılmıştır. Eğitimler için Atatürk’ün onayını içeren Bakanlar Kurulu kararları ile yurtdışından uzman eğitmenler getirilmiştir.

İngiliz atı yetiştiriciliğine 1928 yılında başlanmış, 1981 yılında son verilmiştir. Hara arazilerinden 2000 yılında tahsis edilen 5000 da alanda, Bakanlığın at yarışları fonundan sağlanan kaynakla kurulan TJK Pansiyon Harası, İngiliz atı yetiştiriciliğine önemli katkı sağlamaktadır.

Gerek bakım ve yönetim kolaylığı, gerekse güç ve çok yönlü kullanıma uygun bir iş ve binek hayvanı olan Haflinger atı yetiştiriciliğine Karacabey Harasında 1961 yılında başlanılmış, 1995 yılına kadar saf ve yarım kan olarak yetiştiriciliği sürdürülmüştür.

Ülkemizde koşu atı olarak Safkan Arap Atı yetiştiriciliği günümüzde Anadolu, Karacabey ve Sultansuyu Haraları ile birlikte özel yetiştiriciler tarafından yapılmaktadır. İngiliz Atı yetiştiriciliği ise tamamen özel yetiştiriciler tarafından yapılırken, yetiştirilmesine son verilen Spor ve Konkur Atları konusunda büyük ölçüde dışa bağımlı kalınmıştır.

Türklerde At Kültürü

“At bi­nen milletler, tarih sayfalarına hakim oldular. Atlı savaşçı olarak bilinen İskitler, Asya’nın uzak köşelerinden ge­lip Harran kalesini fethetmişler ve Asur İmparatorluğunu yıkmışlardır. Diğer taraftan ise tüm yönlere yayıla­rak Çin’i işgal etmiş ve yakın doğuyu ele geçirmişlerdir.”

Tarihte ilk defa koşum takımlarını keşfederek atı çekim hayvanı olmak­tan öte binmeyi ve ona hakim olmayı öğrenen Türkler biniciliği de tarih sayfasına çıkarmışlardır. Türklerin ata binmedeki maharetleri “Türkler … bir defa eyere oturduktan sonra kü­çük ve çirkin ama yorulmak bilmeyen ve yıldırım gibi giden atlarına sanki yapışık kalırlardı. Bütün hayatları at­ları üzerinde kah bacaklarını ayırarak, kah kadınlar gibi yan oturarak geçirir­lerdi. At üzerinde kurultay toplarlar, alış veriş yaparlar, yerler içerler hatta atın boynuna doğru eğilerek uyurlar” şeklinde anlatılmaktadır.

En Seçkin Arap Atları Türkiye’de

“Arap atları o kadar soylulaşmışlar­dı ki, 622 yılında Mekke’den Medine’ye Hicret esnasında Hz. Muham­med(SA)’in yanında bulunan beş kısrak sıcaktan kavruldukları halde Peygamber izin vere­ne kadar hiç bir yerden su içmediler.”

İlk damızlık materyalini saraydan intikal eden aygır ve kısrakların teşkil ettiği Safkan Arap Atları Karacabey Harası ve Çifteler Harasında 1924, Sultansuyu Harasında ise 1928 yılında yetiştirilmeye başlanılmıştır.

Urfa bölgesinde halk elinde bulunan atlar uzman bir heyetçe gözden geçirilerek en güzel atlar satın alınarak damızlık kadrosu güçlendirilmiştir.

Safkan Arap atlarının en soylu ve seçkin nu­munelerinin Türkiye’de yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Safkan Arap atının kaynağı olan Arabistan’da iyi va­sıflı Arap atı numunelerinin çok azaldığı bir dönemde,  bu amaca erişebilmek için Türkiye’nin Safkan Arap atı yetiştirmesi konusundaki en yetkili uzmanlarından kurulu iki he­yeti 1932 ve 1936 senelerinde Arabistan’a gönder­mişlerdir.

1932’de Başlayan Serüven

Bu heyetler Arabistan’ın en soylu örneklerinden, safkan Arap atı yetiştiren Suriye’nin çeşitli yetiştirme sa­halarını tetkik etmiş ve bütün Irak’ta mevcut aşiretleri ve bunla­rın elinde bulunan en soylu Arap aygır ve kısraklarını birer birer gözden geçirerek bulduğu bü­tün seçkin örnekleri satın ala­rak Türkiye’ye getirmiştir. Bir daha tedariki imkansız denecek derecede güç olan en asil Arap atlarının Türk Haraları Safkan Arap kadrosuna ilave et­meyi başarmışlardır.

1932 senesinde 22 ve 1936 da sa­tın alınan 119 baş safkan Arap aygır ve kısrağının Haralara ve aygır depolarına verilmesiyle Türkiye, Safkan Arap atı yetiştiriciliği alanında ön safta yer almayı başar­mıştır.

Bu suretle denebilir ki Türkiye Haralarında bugün yetiştirilmekte olan iyi özellikte Arap atı örneklerine Arabistan’da bile pek az olarak rast­lanmaktadır. 1932 yılında ilk seyaha­tini yapan heyet çok şanslı olmuş ve dünya çapında bir kıymet ifade eden Safkan Arap atlarının satın alınmasını başarmıştır.

Yapılan ıslah çalışmaları sonunda gerek koşu performansı, gerekse vücut güzelliği ve asaleti ile Türk Safkan Arap atı kendine has özelliklere kavuşmuştur. Dünyadaki örneklerinden farklı olarak Türk Safkan Arap atının özelliği, doksan yıldır aynı titizlikle sürdürülen ıslah çalışmaları sonucu güzellik ve asalet ile koşu performansının bir arada olmasının sağlanmış olmasıdır.

Kuruş’un Hikayesi

Hakikaten “Kuruş” adındaki aygır, o dönemin son 50 senesi içinde Suriye’de bir ben­zeri daha yetişmemiş bir Safkan Arap aygırıdır. O nedenle, bu atın Türkiye tarafından satın alınması üzerine; Beyrut’un orijinli yarış atı tavlası sahiplerinden Hami Farasi “Suriye ve Lübnan’ın Arap atı yetişti­riciliğinin bu ihraç hareketi ile büyük bir kayba uğradığını” üzülerek belirt­miştir.

Kuruş, Karacabey Harasında er­kek ve dişi olmak üzere emsalsiz yav­rular verdiği gibi, bu hayvandan yeti­şen birçok aygır diğer Haralarımız­da da yetiştirme bakımından çok etkili olmuştur.

Anıtlaşan Atlar …

Hindistan’da kısrağı Bukephalos’un öldüğü yerde İskender tarafından kurulan Bukephala kenti at ile binicisi arasında yepyeni bir ilişkinin, insanın asalet ve biçim özelliği arayışına cevap veren bir hayvan sevgisinin ifadesi olarak tanımlanmaktadır.

Türk tarihinde Karaca Ahmet; adıyla anılan türbesinde ve Çanakkale boğazını ilk defa geçen Alaattin Paşa atlarıyla beraber gömülerek gönül be­raberliklerini ölümle de devam ettir­mişlerdir. Diğer taraftan II. Osman çok sevdiği atı “Sisli Kır” için Üsküdar Çiçekçide yaptırdığı türbeye göm­müştür. II. Mahmut ise “Menekşe” isimli atı ölünce Karaca Ahmet me­zarlığına gömdürmüştür.

Veliyülaht (Baba Saad), Bağdat ve gerekse Beyrut’ da zamanın en sürat­li ve başarılı yarış atı olarak belirmiş, vücut güzelliği bakımından en güzel yavruları dünyaya getirmiştir. Bu ay­gırların yavruları Türkiye Arap atı ya­rışlarında en ön safta yer almışlardır

Ne kadar kıymete sahip oldukları belli olan bu aygırların mezar taşların­da yazan rakamlara dikkat edildiğin­de; Türk safkan Arap atı yetiştiricili­ğine katkıları kolaylıkla değerlendiri­lebilir.

Servetin kıymetini bilenler vefa borcu olarak aygır olarak hizmet ver­dikleri Karacabey Harasındaki mezar­da bu damızlık aygırları anıtlaştırmış­lardır. Umarız ki bu değerli damızlık atları ülkemize kazandıran, ıslah çalışmaları ile Türk Safkan Arap Atını, asalet, zarafet ve performansı ile bu güne taşıyan insanların duygu ve he­yecanlarının yaşatılmasına vesile olur.

Günümüzde her yıl yarış sahalarına 100 baştan fazla koşu tayını sunan Karacabey Harası, yetiştirdiği Sadungücü, Ertemiz, Uçan, Başseklavi isimli tayları hipodromlarda kupaları kapmak için koşmaktadır. Diğer yandan Zergana, Kurtel, Sonalp, Caş’ın tayı Babamevlüt, Onurkaan, Özduran, Bilgin, Anılsade, Hisarbey, Gürgökçe gibi yakın zamanlarda yetiştirdiği şampiyonlar ise yeni şampiyon taylar dünyaya getirmek için aygır olarak hizmet vermektedir.

Baba Kuruş  Yattı Kalkmaz

Konuyla ilgili bir hatıratı da akta­ralım. Herkesin değerini bildiği, Ba­kanlığın yakından takip ettiği “Baba Kuruş” kaybedilmiştir. Bakanlığa du­rumun bildirilmesi gerekmektedir. Olayın meydana getireceği infial ve tepki bilinmektedir.

Karacabey Harası Müdürü rah­metli Mümtaz Öngen, Baba Kuruş’un öldüğünü Bakanlığa nasıl rapor ede­ceğini düşünür. Sonunda çekeceği telgrafı kaleme alır;

“Baba Kuruş yat­tı kalkmaz, Hara Müdürü Mümtaz.”

At, Hayvan Yetiştirme ve Islahı, hayvan ıslahı, Meslek Politikası, zootekni içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Petshoplarda Hayvan Satışı

Ankara Büyükşehir Belediyesinin  yeni Başkanı, mesleki açıdan önemli bir konuya vurgu yaptı. Amacı, samimiyeti nedir, bilmeyiz. Petshoplarda hayvan satışının önlenmesi…

Konuya mesleki doğrular çerçevesinden bakınca; Sebebi, niyeti ne olursa olsun Başkentin Belediye Başkanının ifade ettiği yaklaşım doğrudur. Umarız netice alıcı bir gelişmeye vesile olur.

 Petshoplarda kedi ve köpek satışı, hayvan refahı ve sağlığı açısından duruma bakıldığında kabul edilebilir bir durum değildir. Yasaklanması da merdiven altı oluşturmaz. Çünkü, bu satışların merdiven altından aşağı kalır yanı yoktur. Ev hayvanı ticareti ve sahiplendirmeler, bu mekanların dışında daha sağlıklı şekilde zaten sürmektedir. Ne yazıktır ki bir çok meslek mensubu da buradan sağladığı menfaat uğruna Veteriner Hekim olduğunu unutturacak düzeyde etik dışı davranışlar sergileyebilmektedir.

Kedi ve köpekler de, diğer pet hayvanları da ülkenin hayvan varlığıdır. Bunların kayıt altına alınmasından, refahının ve sağlığının korunmasından, hareketlerinin kontrolünden Tarım Bakanlığı sorumludur. Diğerleri Bakanlığın ihmalinden kaynaklı durumdan vazife çıkarmadır.

Sokak hayvanlarının kaynağı sahipli hayvanlardır. Sahipli hayvanlar kayıt ve kontrol altına alınmadan üretilecek her proje, şimdiye kadar olduğu gibi sonuca hizmet etmez. Sadece bazı kişi, grup ve kuruluşlara maddi manevi rant sağlar. Sahipli hayvanları kimliklendirmeden sahipsiz hayvanlara chip takmayı tarafımca anlamak bir türlü  mümkün olmamıştır. Sahipsiz hayvanların işaretlenmesi için verilen çabanın çeyreği, Sağlık Bakanlığının kuduz aşısına ödediğinin bir kısmı, harcanan kaynağın çeyreği sahipli hayvanların tanımlanması için yapılsaydı, herhalde şimdi böyle bir sorun olmazdı.

Çeyrek asırdır gündemde olan kısırlaştır, aşıla sokakta yaşat yaklaşımının sonucu geometrik sayısal artış, feci şekilde can veren sahipsiz hayvanlar, yaşanan acılarla dolu geniş bir popülasyonu sağlamıştır.  Barınak deyince olumsuz şartlar akla gelse de, barınakların rehabilitasyonu önemlidir. Yasak savar yerler değil, gerçek anlamda asgari hayvan sağlığı ve refahını sağlayan yerler olması sağlanmalıdır. Sağlıklı yaşatmayı amaç edinen hayvan sever ve korumacıların en önemli katkısı da bunun sağlanması yönündeki çabası, daha akılcı olabilir.

Sahipsiz hayvanların kısırlaştırma ve sağlık hizmetlerinde Veteriner Kliniklerinin önemli kısmı küçümsenemeyecek fedakarlıklarla  ve sosyal sorumluluk bilinciyle katkı sağlamaktadır.

Hayvan sağlığı, hayvan refahı, çevre koruma, insan sağlığı gibi temel hususları mesleki doğrular açısından değerlendiririldiğinde; Sokakta sahipsiz hayvanın olmayacağı temel ilkesi üzerine oturan yasal düzenleme yapılması, buna göre çözüm üretilmesi sonucuna varılacaktır. Yasa değişikliği oluncaya kadar top sektirme görevi Belediyelerdedir ve Belediyelerde çalışan Veteriner Hekimlerin sırtındadır. Yerel yönetimlerde Veteriner Hizmetinin sahipsiz hayvanlarla sınırlandırılması ise başlı başına bir handikaptır. Yerel yönetimlerin sorumlulukları çerçevesinde Gıda Güvenliği, Veteriner Halk sağlığı ve sürdürülebilir çevre koruma hizmetlerinde etkin görev almaları gerekir.

Bu çerçevede, niyeti  ne olursa olsun, Ankara Büyükşehir Belediyesi yeni Başkanının açıklaması önemlidir ve sözünün arkasında durması ve doğru netice alınmasına katkı sağlanması olasıdır.

Yaban hayatının korunması ile birlikte sosyal alanlarda sahipsiz hayvanın olmaması gerekliliktir. Sahipli hayvanların kayıt, üreme  ve hareketlerinin kontrol altına alınmasını sağlayacak düzenlemeler esas alınarak çözüme ulaşılabilir. Sokakta çözüm aramak, çözümsüzlüğe katkı sağlamak olarak yıllardır karşımızda durmaktadır. Artık çözüm gerek…

28 Kasım 2017, Ankara

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ

Uzman Veteriner Hekim

Çevre, Genel, Hayvan Refahı, veteriner halk sağlığı içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Bir Dünya Veteriner Hekimler Gününe Doğru!..

davet 1Dünya Veteriner Hekimler gününü 17. kez kutlamaya hazırlanırken meslektaşlara küçük bir pencereden bakınca görünen basit veya çok önemli kesitler gözüme çarptı. Vatandaş baytar, Veteriner  deyince kıyamet koparıyoruz. Sırası gelince mangalda kül bırakmıyoruz ama adımızı bilmekte, meslek  ünvanımıza sahip çıkmakta ne kadar hassasiyetimiz var? İsim, unvan Simge… başlıklı yazımızı paylaşalı yıllar oldu.

Bundan 4-5 yıl önce internette gezinirken bir siteyle karşılaşmış ve Veteriner Hekimlere ulaşım hizmeti sağlayan bir sitenin ismi konusunda yöneticisine uyarıda bulunmuştum. Bir değişiklik olmayınca da bu siteye reklam veren meslek mensuplarını uyarmıştım. ankaravet1Herhalde tepki oluştu ki sahibi, misafir olduğum bir yemek esnasında açtığı telefonla gelişen tartışma ile ortamın rezil olmasına neden olmuştu.

Neticede, meslek mensuplarının reklamları yayınlanmaya o günden bugüne devam ediyor.

Sitenin ismi değişmese de sayfa düzenindeankaraVet başlıkların bir anda düzeltildiğini görüyoruz.

Sebebinin ise bir meslek mensubunun tepki vermesi ve bu şartlarda sitede isminin geçmesini kabul edemeyeceğini bildirmesi olduğunu öğreniyoruz… Demek ki olabiliyormuş…

Sitenin içerisindeki Kliniklerin ismine baktığımızda da bir kısmına meslektaş diyebiliyor muyuz? Bilmiyorum. Veterinerlik, Veteriner şeklinde isimler önemli ağırlığa sahip!…

“… Veterinerlik&İlaçlama” isimli birisinin sayfasını açtığımızda da gördüğümüz manzara;

“Küçük Dostunuzu Önemsiyorsanız; Ücretsiz Muayenelerimiz İçin Sizi Kliniğimize Bekliyoruz…”

Yorum sizin.

Veteriner Hekimlerin “Dünya Veteriner Hekimler Günü “ kutlu olsun. Bu unvana layık olmayıp sadece Veteriner Fakültesi mezunu olanların da layık oldukları şekilde meslek örgütleri gereğini yapsın lütfen…

28 Nisan 2017 Ankara

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ

Uzman Veteriner Hekim

Genel, Meslek Politikası, veteriner hekim içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Avrupa’da Veteriner Hekimliğin Durumu

Avrupa Veteriner Hekimleri Federasyonu(FVE),  Avrupa’daki veteriner hekimlerle ilgili bir araştırma yaptı. Araştırmada, Avrupa’daki diğer meslekler için kullanılan benzer yaklaşımlar izlenirken, FVE üyesi 24 kuruluşun sağladığı gönüllü destek ile veriler oluşturulmuş.

Avrupa anketine katılan 24 ülkede 13 000 veteriner hekim, tüm veteriner hekimleri % 8 ini teşkil etmiştir. Bu sayı istatistiksel olarak yüksek güven düzeyine sahip olduğu belirtilmektedir. Ayrıca iki ülke katkı sağlamış. Bu nedenle üye 36 ülkeden 26 sı bu anketi temsil etmektedir.

Ankete göre;

Avrupa’da 243 000 veteriner hekime karşılık;

157 000 000 ev hayvanı,

342 milyon sığır, koyun, domuz ve keçi varlığı bulunmaktadır.

Anket, meslek mensuplarının genç olduğunu göstermektedir. Ankete göre, 40 yaşın altındaki veteriner hekim sayısı % 44 olarak görülmektedir.

Bu, emekli olanlardan çok fazla sayıda mesleğe giriş ile büyüyen bir meslek olduğunu göstermektedir.

Erkek ve kadın veteriner hekimlerin sayısı, birbirine yakın bir denge ile eşit bir meslektir.

Bununla birlikte, Veteriner Hekimlik esnek bir meslek olarak görünüyor. Şöyleki; Veteriner Hekimlerin %21 i en az iki farklı iş yapıyor (genellikle biri veteriner hekimlik olmak üzere). Bunun yanında %17 si ise partime çalışıyor.

Bildirilen işsizlik yüzde 3 olmakla birlikte bazı ülkelerde işsizlik ciddi bir konu olarak ortaya çıkıyor ve çok daha yüksek oranda bulunuyor.

Genel olarak, işsiz veteriner hekimlerin %31i bir yıldan fazla süredir iş sahibi olamamıştır. Bununla birlikte eksik istihdam yüzde 23 ile önemli bulunmuştur.

30.07.2015

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ

Uzman Veteriner Hekim

TürkVet/www.turkvet.biz

Kaynak:

FVE Survey of the veterinary profession in Europe, http://www.fve.org

AB uygulamaları, AB Uygulamaları, Eğitim, Meslek Politikası, veteriner hekim içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Veteriner Fakülteleri 2014 2015 Taban Puanları ve Başarı Sıralaması

Veteriner Fakültesi Bölümü 2014 2015 Taban Puanları ve Başarı Sıralamaları 

ÜNİVERSİTE ADI KON. YER. EN KÜÇÜK BAŞARI SIRASI* EN BÜYÜK
Ankara 170 170 331,4376 81.900 410,911
İstanbul 139 139 329,1611 83.800 413,6533
Uludağ 129 129 321,0101 90.700 418,6104
Adnan Menderes. 77 77 312,4641 98.300 400,3665
Balıkesir 36 36 305,4212 105.000 339,4218
19 Mayıs 77 77 300,9192 110.000 392,8284
Selçuk Üni. 159 159 297,0122 114.000 380,5611
NamıkKemal 31 31 294,3891 117.000 326,1394
Erciyes 67 67 293,601 118.000 350,7172
Afyon  Koca. 72 72 289,5209 122.000 334,3661
M.Akif Ersoy 88 88 284,5725 128.000 392,0727
Kırıkkale 77 77 282,4804 130.000 340,5705
Aksaray 21 21 280,7875 132.000 308,9875
Atatürk 67 67 276,3943 138.000 340,1462
MustafaKemal 57 57 275,7234 139.000 315,3863
Cumhuriyet 57 57 274,205 141.000 323,3841
Dicle 57 57 270,2051 146.000 331,467
Fırat 139 139 267,4433 150.000 396,5799
Harran 77 77 265,3327 153.000 348,6671
Yüzüncü Yıl 88 88 262,1708 158.000 327,3094
Bingöl 52 52 257,6365 165.000 269,9881
Kafkas 108 108 257,2243 165.000 319,1292
Siirt 41 41 256,1025 167.000 277,0083
Manas 5 5 248,355 180.000 265,846
Yakın Doğu 10 10 246,9774 183.000 292,7616
Yakın Doğu 90 8 200,6369 239.000 269,4694
* Yükseköğretim programının en küçük puanına karşılık gelen AOBP’li (Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Sırası Puanı) yaklaşık başarı sırasıdır.
Kaynak:http://www.basarisiralamalari.com/veteriner-fakultesi-basari-siralamasi-taban-puanlari-2014-2015/
Eğitim içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Veteriner Hekimlikte Uzmanlık Sorunu ve Yeni Yönetmelik Taslağı

Hekimlik bir sanattır…

Tüm dünyada bazı meslekler, diğerlerinden farklı bir kategoride tanımlanırlar. Bu tanımlama iş veya meslek tanımının ötesinde sanat olarak tanımlanır. Eski tanımla “zanaat” olarak ifade edilir. Bunun nedeni aldığı eğitimin, bilginin yanında kişisel beceri gerektirmesi, yaptığı işe kendisinden bir şey katması olarak öne çıkar. Aynı zamanda beceri gelişiminde usta-çırak ilişkisinin de etkin olmasıdır. Günümüzde bu meslek grupları tıp grubu meslekler Tabip, Diş Hekimi, Veteriner Hekim, Eczacı ve Ebeler yanında Mimarlık ve Mimarlığın yeni gelişen dalı Şehir Plancılığıdır. Gerek AB de, gerekse gelişmiş dünyada diğer iş ve mesleklerden ayrı konum ve tanıma sahip mesleklerdir.

Bu grupta geçmişten günümüze hekimlik sanatının gelişiminde uzmanlık olmazsa olmaz bir araçtır.  Bir alanda bilgi yoğunlaşması ve uygulama yanında usta çırak ilişkisini de içeren bir aşamadır.

YÖK Yasası ile otuz iki yıllık boşluk ve serüven

Tıpta uzmanlık ile birlikte Veteriner Hekimlikte Uzmanlık ülkemizde de tarihi bir geçmişe sahip olmakla birlikte YÖK yasası ile Ankara Veteriner Fakültesi bünyesindeki Uzmanlık Yüksek Okulunun kapatılması ile 1983 yılında kesintiye uğramıştır. Bu süre içerisinde Diş Hekimliğinde Uzmanlık şekillenip gelişirken günümüzde Eczacılıkta Uzmanlık yasal statüye kavuşmuş, ancak Veteriner Hekimlikte Uzmanlık bir türlü hayata geçirilememiştir.

Eğitimini tamamlayan en son meslek mensuplarından birisi olduğum Uzmanlık Yüksek Okulunda yürütülen uzmanlık eğitiminde, dışarıdan doktora benzeri bir uygulama yapılmaktaydı. Aday, kendi kurumunda uzmanlık alanında çalışırken her yıl bir aylık yoğun eğitim periyotlarında Ankara’da kredilerini tamamlamaktadır. Doktora kredisi 36 olmasına karşılık; uzmanlık için gerekli kredi 24 olarak tanımlanmıştır. Aradaki kredi farkı ise yabancı dil dersi ve bir fazla seminer kaynaklıdır. Uzmanlık eğitim süresi üç yıl olup yalnızca Klinik uzmanlığı için Fakülte Kliniklerinde sürekli çalışma koşulu bulunmaktaydı. Bu eğitimler aynı zamanda Fakülte ve saha arasında sürekli ilişki sağlayan köprü görevini de görmekteydi.

Serbest Veteriner Hekimliğin gelişmediği, Enstitü ve Kurumlar yanında Bakanlığa ait Hayvan Hastaneleri ve Klinikler temel çalışma alanı olduğu süreçte Bakanlığın uzman kadrosu hızla kayba uğramıştır. Bakanlık bu ihtiyacını karşılamak için uzman yetişmesine yönelik çalışmalar yapmış ve bu yönde bir yönetmelik yayınlamıştır.

Diğer taraftan açılan yeni Fakülteler ile Veteriner Hekim sayısı hızla artarken, serbest veteriner hekimlik ve özel hayvan sağlığı hizmetleri, modern hayvancılık işletmeleri, gıda ve ilaç sanayii ile diğer çalışma alanlarında da önemli değişim ve gelişmeler yaşanmıştır.

Bakanlıkça kendi ihtiyacını karşılamayı esas alan 1995 yılında yayınlanan yönetmelik, diğer çalışma alanlarının talebini karşılamadığı gerekçesi ile meslek örgütlerince idari dava konusu olmuş, iptal edilen maddeleri yönetmeliğin uygulamaya geçirilmesini imkansız kılmıştır. İhtiyacı karşılayacak bir mevzuat ise bir türlü uygulamaya geçirilememiştir.

Gerek Bakanlık kurumları, gerekse diğer çalışma alanlarındaki veteriner hekimler, uzmanlık gerekliliğini Doktora yaparak karşılamaya çalışmıştır. Daha sonrasında da Veteriner Hekimlerin sahip olduğu “Yüksek Lisans” seviyesini karşılayan, başlangıçta Doktora için gerekli mezuniyet ortalamasına sahip olmayanların bu imkana kavuşması için açılmış olan “master” “master science””bilim uzmanlığı” olarak tanımlanan tezli ve tezsiz yüksek lisans programları yaygın şekilde açılmaya ve takip edilmeye başlanmıştır.

Bilimsel bir tabana oturması yanında uygulamanın içinde olma ve usta-çırak ilişkisinin önem kazandığı uzmanlık eğitimini karşılamayan Doktora ve Master eğitimleri, her geçen gün Uzman Veteriner Hekim gereksinimini artırmıştır.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği devrede

Türk Veteriner Hekimleri Birliği 39.Dönem Merkez Konseyi, 2001 yılında Bakanlık ile birlikte sorunun çözümü konusunda önemli bir adım atmıştır. Bakanlıkça; bünyesinde Sağlık Bilimleri Enstitüsü bulunan Üniversitelerin Veteriner Fakültesi Dekanları, Bakanlık Enstitü ve ilgili kurum yetkilileri, Merkez Konseyi ve mesleki örgüt temsilcileri ile müşterek bir toplantı düzenlenmiştir.

Toplantıda, uzmanlık eğitimi ile ilgili yapılan değerlendirmelerde; Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Veteriner Hekimler Derneği temsilcileri; “Bakanlığın çıkartacağı tek maddelik bir yönetmelikle “master” eğitiminin “Veteriner Hekimlikte Uzmanlık” olarak kabul edilmesi” görüşünü ortaya koymuş ve bu görüşte ısrarcı olmuştur. Bu görüşün kabul görmemesi üzerine çalışmalardan çekilmiş ve çalışmalara karşı tavır almışlardır. Diğer paydaşlarla sürdürülen çalışmalarda bir yönetmelik taslağı oluşturulmuş ve ilgili kurumların görüşlerine sunulmuştur. YÖK yasasında mezuniyet sonrası eğitimde yer almadığı gerekçesi ile YÖK tarafından olumsuz görüş bildirilmiş olması sonucu mevzuat oluşturulamamıştır.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği 40.dönem Merkez Konseyi (2002-2004) sorunun çözümü konusunda Bakanlık ve YÖK Başkanlığı nezdinde girişimlerde bulunmuştur. YÖK, sorunu ve sorunun çözümü için YÖK yasasında yapılacak değişikliği esas olarak kabullenmiştir. Ancak, YÖK ile Hükümet arasındaki sorunlardan dolayı, Hükümetin istediği değişikliklerin de gündeme geleceği endişesiyle bir yasa değişikliğinin gündeme getirilmesinden imtina etmiş ve çözüm sağlanamamıştır.

Merkez Konseyi (41. Dönemde, 2004-2006) sorunun çözümü ile ilgili girişimlerini sürdürmüş, farklı yaklaşım ve tepkiler almıştır. Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi tarafından 17 Şubat 2006 tarihinde; Bakan, Veteriner Hekim Milletvekilleri, Veteriner Fakültesi Dekanları, Bakanlık Veteriner Hekim üst düzey bürokratları, Mesleki örgüt ve İhtisas Dernekleri temsilcileri, diğer Bakanlık ve kurumlardaki yetki ve sorumluluk noktasında bulunan Veteriner Hekimlerin davet edildiği “Mesleki Sorunlar Çözüm Önerileri” gündemli bir zirve toplantısı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda sorun masaya yatırılmış, Ankara Veteriner Fakültesi Dekanı yine beş yıl önceki görüşünde ısrarcı olmuşsa da diğer Dekanların tepki ve telkini ile görüşünü geri çekmiş, kısa zamanda Uzmanlık Yönetmeliğinin hayata geçirilmesi için her kurumun çaba sarf etmesi kararı oluşmuştur. Bakan; “Bakanlık olarak yapılması gereken her şeyin yerine getirileceğini”, YÖK ile ilgili sorunların çözümünde Fakültelerin katkı sağlaması gereğini ifade etmiştir. Ancak netice alıcı bir ilerleme sağlanamamıştır.

Konu 42.dönem ve sonrasında da Merkez Konseyi gündeminde yer almış, çeşitli girişim ve toplantılar düzenlenmiştir. Bu süreçte YÖK-Hükümet arası sorunlar ortadan kalkmış, yeni görev alan Ankara Veteriner Fakültesi Dekanı da sorunun çözümünde aksiyoner olarak yer almıştır. Bakanlık, Üniversite, YÖK ve Meslek Örgütü arasında temel görüş birliği şekillenmiştir.

YÖK Yasasındaki engel kalktı, süreç hızlandı

Paydaşların görüş birliği ile YÖK yasasında 2014 yılında gerekli değişikliğin yapılması sağlanmış ve en önemli yasal engel aşılmıştır. Yasal engelin ortadan kalkmasından sonra uzmanlık eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda yeni görüş ve tartışmalar şekillenmeye başlamıştır. Bu yönde temel yaklaşımları itibarı ile üç farklı şekil üzerinde kulis ve yönlendirmelerin geliştiği gözlenmiştir.

Yurtdışı uzmanlık eğitimi almış aksiyonerler, uzmanlığın AB ve ABD de olduğu gibi aynı seviyede “Diplomat” vasfını taşıyacak şekilde yapılmasını öne çıkarmışlardır. Bunun için önce eğiticilerin eğitimi için yurtdışı diplomat eğitimlerinin sağlanması, onlar tarafından da yurtiçi eğitimlerin gerçekleştirilmesi olarak tanımlanacak bir yolu önermişlerdir. Çok iyi düzeyde yabancı dil bilen ve akademik kariyeri olanların bile başarılı olamadığı bu yol, ülke şart ve ihtiyaçlarını karşılayacak bir metot olarak kabul görmediği izlenmiştir.

Diğer bir görüş ise geçmişte başarıyla uygulanmış olan Uzmanlık Yüksek Okulu modelinin, Sağlık Bilimleri Enstitülerine uyarlanması tarzında yürütülmesi yaklaşımıdır. Bir anlamda dışardan doktoraya benzer bir yapıya benzer bir uygulamanın, hem Bakanlık kurumlarının ihtiyacını hem de sektörün ihtiyacını karşılayacak bir yöntem olarak görülmektedir. Bu şekilde gerek Bakanlık Kuruluşlarında gerekse sektörde çalışan Veteriner Hekimler; uzmanlık alanlarında uygulamanın içinde çalışmaya devam ederken uzmanlık eğitiminin sürdürülmesine imkan sağlanmış olacaktır.

Diğer bir yol olarak ise Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimlerinin kopya edilerek Veteriner Hekimliğe uyarlanması olarak kabul görmüştür. Bakanlık kurumlarının uzman ihtiyacının karşılanması ve kurumlarda uzmanlık eğitiminin yürütülmesi önceliği sağlayan bu yaklaşım, Yönetmeliği çıkarmak ve uygulamakla yetkili olan Bakanlık ilgilerinde yaygın kabul görmüştür. O nedenle de Bakanlık ilgilerince hazırlanan yeni yönetmelik taslağı Tıpta ve Diş hekimliğinde Uzmanlık eğitiminin kopya ve uyarlanması olarak hazırlanmış, yayım öncesi kurum görüşlerine sunulmuştur.

Nasıl Bir Yönetmelik Olmalı?

Hazırlanmış olan yönetmelik taslağını değerlendirmeden önce Veteriner Hekimlikte uzmanlık eğitimi nasıl olmalı, hangi kıstasları dikkate almalı ve ne gibi gereksinimleri karşılamalı konularını irdelemekte yarar görülmektedir.

Yeni Uzmanlık Alanları ve Yan Dal Uzmanlık Gereksinimi

Yönetmelik, otuz yılı aşkın süre içerisinde oluşan boşluğun hızlı şekilde telafi edilmesine imkan vermeli ve bu süreçte gelişen, ortaya çıkan yeni çalışma ve uzmanlık alanlarını karşılamalıdır.

Bu süreçte gelişen ve öne çıkan uzmanlık alanları oluşmuştur. Bununla birlikte türe göre uzmanlık alanlarının şekillenmesi yanında, “yan dal” uzmanlığı zorunluluk halini almıştır. Bu alanlar geçmişteki uzmanlık konuları ile karşılanamayacak bir eğitimi gerektirmektedir. Gelişen yeni alanlar ağırlıklı olarak multi-disipliner bir eğitimi zorunlu kılmaktadır. Bu noktada, Fakültelerde diploma sonrası multidisipliner eğitim alışkanlığı olmaması, bu alanlarda sorun yaşanma ihtimalini dikkate almayı ve bu konuda tanımları açık ve doğru yaparak etkin tedbir alınmasını gerekli kılmaktadır.

Uzman Açığı Hızla Kapanmalı

Uzun bir süreçte oluşan uzman veteriner hekim ihtiyacına karşılık, bu açığı kapatacak imkanların iyi kullanılması gereklidir. Başka yönleriyle olumsuz gibi görünse de uzman veteriner hekim yetişmesine katkı sağlayacak çok sayıda lisansüstü eğitim sağlayan Sağlık Bilimleri Enstitüsü bulunmaktadır. Buna karşılık Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüleri önemli düzeyde kan kaybetmiştir. Veteriner Zootekni Araştırma Enstitüleri kapatılmıştır. Birçok ilde var olan Bakanlığa ait Hayvan Hastaneleri artık yoktur.

Uygulama Sorunu Dikkate Alınmalı

Veteriner Fakülteleri kliniklerinde bilhassa büyük şehirlerde ev hayvanları hasta potansiyeli uygulama için yeteli olurken, çiftlik hayvanları ve at konusunda önemli sıkıntı bulunmaktadır. Her ne kadar Fakülteler bu sorunu farklı usul ve yollarla telafi etmeye çalışsa da vaka sayıları, aşırı kapasitedeki öğrenci uygulamalarını ve kendi akademik personelin yetişmesini karşılamaya yeterli görülmemektedir. O nedenle klinik dallarıyla ilgili uzmanlık eğitimlerinde sahada uzmanlık alanında çalışırken eğitimi tamamlamaya imkan verilmesi gereklidir. Bu sadece klinik alanları ile sınırlı olmayıp gıda sektörü, çiftlik hekimliği, kanatlı sektörü, yaban hayatı, deney Hayvanları başta olmak üzere çoğu alan için gereklidir.

Sektörün Uzman Veteriner Hekim İhtiyacı Çok…

Geçmişte veteriner hekimlerin çalışma alanının büyük kısmını bakanlık oluşturmasına karşılık şu an için sadece klinisyen olarak çalışanların sayısı Bakanlıktaki Veteriner Hekim sayısının iki katından fazladır ve her geçen gün de bu fark artacaktır. Diğer sektörler de çalışan sayısı da Bakanlık istihdamından fazladır. Buna paralel olarak geçmişte Uzman veteriner Hekim Bakanlık kurumları için çok önemli iken günümüzde sektör ihtiyacı aynı düzeyde ama çok daha fazla alanda çok fazla sayıda bir gerekliliktir. Yeni yönetmelik bu gereklilikleri karşılamak zorundadır.

Uzmanlık Eğitimi Standardize Edilmeli

Uzmanlık eğitimi, eğitim veren kurumlara bağlı olarak kapsam ve kalite olarak farklılık göstermemeli ve eğitimin asgari standartları tanımlanmalıdır. Bunun için de bilimsel bir bilgi tabanını üzerine tesis edilmelidir. Bunun için de en geçerli zemin Üniversitelerin Sağlık Bilimleri Enstitüleridir. Uygulama alanı kurumların bu temeli sağlaması sağlıklı görülmemektedir.

Uzmanlığın temel üçayağı bilimsel taban, uygulamanın içinde yetişmek ve usta çırak ilişkisidir. Bu unsurlardan usta-çırak ilişkisinin tesisi bir süre için oldukça zor ve birçok alan için olanaksız görünmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi Fakülteler, uygulama alanı olarak yeterli değildir. Fakülte ortamında uzmanlık için gerekli teorik kredilendirmenin, Danışmanlık ve tez proje yönetiminin Üniversite ortamında yapılması, uzmanlık alanında sahada çalışmanın geçerli olması temel alınmalıdır. Bazı kurumsal çalışma alanları için çift danışmanlık oluşturulması söz konusu olabilmelidir.

Sürekli Eğitim Kredi Yeterliliği Olmalı

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Uygulama Yönetmeliğinde detayları tanımlanmış olan Veteriner Hekimliği Sürekli Eğitimi bir an önce aktive edilmeli, uzmanlık eğitimi süresince ve sonrasında belirlenecek sürekli eğitim kredisini sağlama şartı olmalıdır.

Bağımsız Uzmanlık Kurulu Gerekli

Bakanlıkta mesleki mevzuat oluşturma zorluğu ve konunun sahipliliği sorunu bilinmektedir. O nedenle uzmanlık eğitimleri, sekreteryasının Bakanlıkça oluşturulacak ilgili birim tarafından yürütüldüğü, temsil konumunda olan Veteriner Hekimlerden oluşan bağımsız bir yetkili kurul tarafından yürütülmesi gerekli görülmektedir. Bu kurul, eşit sayıdaki Bakanlık, Üniversite ve Meslek örgütü temsilcileri ile Bakanlığın Uluslararası ilişkilerde Yetkili Veteriner Otoritesi olarak tanımlanan biriminin bağlı olduğu en üst düzeydeki Veteriner Hekim Yetkili(Müsteşar, Müsteşar Yrd) veya birimin başındaki Yetkili Veteriner Hekim (Genel Müdür) Başkanlığında yürütülmelidir. Bu kurul uzmanlık eğitimine ilişkin her konuda yetkili kılınmalıdır.

Danışma/İstişare Kurulu Olmalı

Bu kurul yanında sektörün ihtiyaçlarını doğrudan belirlemek ve bu ihtiyaçları doğru karşılamak için veteriner hekimlerin çalışma alanlarındaki paydaş temsilcilerinden oluşan bir Danışma-İstişare Kurulu yararlı olacaktır. Yılda bir kez toplanacak ve modern toplantı yöntemleriyle uzmanlık alanları ve eğitimleri ile ilgili sorun/çözüm analizlerini ortaya koyacak, çalıştay niteliğindeki toplantıda ortaya çıkan sonuçları Uzmanlık Kuruluna tavsiye niteliğinde olacaktır.

Boşluk Sürecindeki Lisansüstü Eğitimlere Denklik Sağlanmalı

Diğer yandan otuz yılı aşan boşluk sürecinde uzmanlık ihtiyacını karşılamak için yapılan Doktora ve Yüksek Lisans eğitimlerinin yeni yönetmelik ile tanımlanacak “Uzman Veteriner Hekim” unvanına adaptasyonu sağlanmalıdır. Bu süreçte bir uzmanlık alanında çalışırken bununla ilgili bilim dalında Doktora yapanların Uzmanlık Kurulu inceleme ve değerlendirmesi sonucu bu ünvanı doğrudan kullanabilmelerine imkan sağlanmalıdır. Yüksek Lisans eğitimi alanların ise benzer şartları taşıması halinde aldıkları krediler, uzmanlık alanıyla ilgili alınması gereken kredilerle karşılaştırılması sonucu uygun olanları kabul edilmeli, eksik kredi ve eğitimlerin tamamlanmasına imkan sağlanarak “Uzman Veteriner Hekim” olabilmelerine imkan verilmelidir. Yaygın şekilde ve yasal olarak kabahat teşkil edecek durumda uzmanlık unvanı kullanan bu meslek mensuplarının mağdur olması, bu oluşumdan dolayı şekillenen kaos ortamının sürmesi engellenmelidir.

Yeni Yönetmelik Taslağı Ne Getiriyor?

Tıpta Uzmanlık Yönetmeliğinin kopyalanması ve uyarlanması ile oluşturulmuş taslak yönetmelik, her kopya oluşum gibi tutarsızlıklar içermekte ve ihtiyacı karşılar görülmemektedir. İlk üç maddede  dikkate değer bir sorun görünmezken, Madde-4 Tanımlar kısmında tutarsızlıklar ortaya çıkmış görünmektedir. Yönetmelik metninde uzmanlı eğitimi ile ilgili geçmemesine rağmen zımmi olarak kurum olarak nitelendirildiğinden olsa gerek Enstitü tanımı yapılmıştır. Bu tanımda yer alan 639 sayılı kararname ekindeki  (I) ve (II) nolu listedeki kurumlar tanımlanmış, anlaşılması zor bir nedenle diğerleri kapsam dışında bırakılmıştır. Bu nedenle (III) nolu listede yer alan;

  • Adana Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • Elazığ Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • Erzurum Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • İstanbul/Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • İzmir/Bornova Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • Konya Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü,
  • Samsun Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü ile
  1. Nolu listede yer alan Kafkas Arısı Üretim, Eğitim ve Gen Merkezi Müdürlüğü- Ardahan tanımın dışında bırakılmıştır. Eğer bu kurumlar uzmanlık çalışma alanları amaçlı tanımlanıyor ise kamuda Uzman Veteriner Hekim gereksinimi olan TİGEM ve Et ve Süt Kurumu Kombinaları v.b kurumlar neden tanımda yer bulmamıştır.

Uzmanlık Eğitim programı tanımında; Ulusal ve uluslararası standardizasyonu ve akreditasyonu  olan kurum ve kuruluşların normları” ifadesinin tanımı yapılmamış, sübjektif bir ifade olarak görülmekle birlikte “çalışma alanları ve sektör ihtiyaçları” nın dikkate alınması yer almamıştır.

Uzmanlık Kurulu

Madde 5 de tanımlana uzmanlık kurulu oluşumu kopyalamanın getirdiği en önemli olumsuzluk olarak ortaya çıkmıştır. Tıpta Uzmanlık Kurulunda tanımlanan Sağlık Bakanlığı birimlerinin başındakilerin tamamı Tıp mensubudur. Yönetmelik taslağında Veteriner Hekim olmayanlar çoğunluktadır ve bu şekilde bir kurul Veteriner Hekimlikte Uzmanlık Kurulu olamaz. Bu kurul sadece veteriner hekimlerden oluşması gereken bir kuruldur. Hukuk Müşavirinin olması bile gerekmez. Gerektiğinde kurul Hukuk Müşavirliğinden görüş isteyebilir.

Kurulun oluşturulmasında hiçbir şekilde kabul edilemez bir tanım ise “Türk Veteriner Hekimleri Birliği üyeleri arasından Bakan tarafından belirlenen bir kişi” ifadesidir. Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin üyesinin olmadığı, ancak bağlı Odalara üyeliğin söz konusu olduğu gerçeği yanında Türkiye’de mesleğini icra eden her Veteriner Hekimin Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin şemsiyesi altında olduğu da anayasal bir husustur. Bu durumda Bakan neye göre seçecektir? Eğer maksat TVHB yönetiminden birisini seçmeyi tanımlıyorsa bu başlı başına bir skandaldır. Meslek örgütüne ve tüm meslek camiasına hakaret anlamı taşır.

Kurul tarafından belirlenen alt komisyonlarla ilgili görev ve işlev tanımları da yetersizdir. Neyin nasıl yapılacağını tanımlamaktan uzak sübjektif ifadeler tarzında düzenlenmiştir.

Uzmanlık Dalları

Uzmanlık dallarının belirlenmesi çalışma alanları ve sektör ihtiyaçlarını dikkate almadan kurumların yapısını kriter olarak almakta ve sübjektif bir tanım yapılmaktadır. Çok yetersiz bir tanımdır.

Uzman Adayları

Uzman adaylarının tanımıyla ilgili gereksiz bir tanım yapılmıştır. Öngörülen şartlar Türkiye’de meslek icrası için gerekli şartlar olup (b) fıkrası “6343 sayılı Kanunda belirtilen veteriner hekimlik yapabilme şartlarına haiz olmak” ifadesi yeterlidir. Taslaktaki (d) maddesi anlamsız ve gereksiz olarak görülmektedir.

Yabancı uyruklu adaylar için şartlar ayrı değerlendirilmeli ve düzenlenmelidir.

Uzmanlık eğitimine devam ederken tekrar sınava girme ve alan değişikliğine getirilen engel yararlı görülmemektedir.

Eğitime başlama ile ilgili Madde 13 de uzmanlık eğitimine başlayacak olan herkesin Bakanlığın sözleşmeli personeli olması öngörülmektedir. Sözleşmeli olarak atanamayanların uzmanlık yapma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Yine TUS uyarlaması olan bu madde ilk etapta kulağa hoş gelmektedir. Ancak, Maliye Bakanlığından bu amaçla yeterli sözleşmeli kadro tahsisi yapılmadan bu maddeyi yürürlüğe koymak, baştan uzmanlık eğitiminin yaptırılmayacağını tanımlamaktadır. Bilindiği kadarı ile bu şekil bir kadro tahsisi bulunmamaktadır. Resmi Veteriner Hekim hizmetlerinin yasaya aykırı olarak müteahhit firmalara yaptırıldığı, bu elemanlar için sözleşmeli kadrosu sağlayamayan bir Bakanlığın uzmanlık adayları için kadro sağlaması güvenilir gelmemektedir.

Uzmanlık belgesinin uzmanlık eğitimini veren kurum tarafından düzenlenmesi esas olmalıdır. Buna ilave olarak 6343 sayılı yasa hükmüne göre Lisans(Yüksek Lisans) Diplomalarının da Bakanlık onayı gerekli olmasına rağmen bu prosedür uygulanmamaktadır. Uzmanlık Diplomalarının Bakan onaylı olması uygun bir prosedür olmakla birlikte Kurul Başkanının imzası  gerekli bir usul değildir.

Diğer bir çok detay hususu irdelemek anlamlı görülmemiştir

Sonuç

Netice olarak; hazırlanan yönetmelik taslağı, Türkiye’nin günümüz şartlarında ihtiyacı olan Uzman Veteriner Hekimlerin yetiştirilmesi için gerekli optimal şartları karşılamaktan uzak, kopya uyarlaması şeklinde bir taslaktır. Öngörülen prosedürlerin sağlıklı ve doğru sonuçlar vermesini beklemek zordur.

Hazırlanılmış olan taslağın geri çekilerek paydaş temsilcileri ve konu üzerinde birikimi olan meslek mensuplarından teşkil edilecek bir çalışma grubu marifetiyle tekrar düzenlenmesi gerekli görülmektedir. 15.07.2015

Dr.Mustafa ALTUNTAŞ

Uzman Veteriner Hekim

TürkVet/www.turkvet.biz

 Yazdırılabilir PDF  ;Veteriner Hekimlikte Uzmanlık Sorunu ve Yeni Yönetmelik Taslağı

Eğitim, Meslek Politikası içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Avrupa Veteriner Fakültesi Öğrencileri Hangi Alanda Çalışmak İstiyor?

Avrupa Veteriner Fakültesi Öğrencileri Mezuniyet Sonrası Hangi Alanda Çalışmak İstiyor?

    Oranı % Sayı
A Klinisyen (Genel veya uzmanlık alanı) 67,1 2079
  ·         Ev Hayvanları 57,7 1786
  ·         Gıda Üretilen Hayvanlar 31,9 987
  ·         At 31,6 980
  ·         Su Ürünleri (Aquakültür) 5,3 164
  ·         Ekzotik hayvanlar 26,7 826
  ·         Arı 4,6 142
  ·         Yaban Hayatı 34,9 1080
B Hijyenist 5 154
C Araştırma 22,1 683
D Eğitim 18,5 574
E Endüstri 6,4 198
  ·         Genel  gıda veya  et 9,4 291
  ·         Pet besin 6,4 198
  ·         İlaç 15,5 481
  ·         Diğer 3 94
F Ordu 7,4 229
G Sivil Toplum Örgütleri 7,1 221
H Devlet, resmi  görevler 8,9 275
I Bir planım yok 1,3 40
J Diğer (lütfen belirtin)   132
       
  Cevaplanan soru   3097
  Atlanmış soru   14

Kaynak:FVE anketi,2015FVE_anket_öğrenci

AB uygulamaları, AB Uygulamaları, Eğitim, Meslek Politikası içinde yayınlandı | Yorum bırakın