“Mal” Batıya Kaydı, Ders Alabildik Mi?

Argo bir tabir gibi görünse de, Anadolu Türkçesini tam karşılıyor aslında mevcut durum.

Türkçede -genelde büyükbaş için kullanılır- büyük ve küçükbaş hayvanın karşılığı “MAL”dır.

“Mal gütmek” önemli bir iştir ve “önüne katacağınız dört malı güdemeyecekler, önemli mevkileri işgal edebilmektedir bu ülkede…

Kıdemli meslektaşlarımızın çoğu bilir, çok tekrarlanan Anadolu manzarasıdır.

Köyden şehre gelip Hükümet Konağında, Hükümet Veteriner Hekimine ulaşmak için yetiştiricimiz çoğu zaman  “Mal Müdürü”nün kapısını çalmıştır.

“MAL” varlığın, zenginliğin göstergesidir.

Ne yazık ki argo tabir  yerini buldu; “MAL BATIYA KAYDI!”

Türkiye “MAL VARLIĞI”nı kaybetti.

1950 “li yıllarda traktörün tarıma girmesiyle hayat kaynağı meraları altüst edildi, tarla yapıldı. Şimdi o tarlalar da boş. Ne tarla, ne mera, ne orman. Önemli kısmı üzerindeki canlı toprağı erozyana kurban verdi. Ot bitecek toprak da kalmadı.

1960 ihtilali sonrasında ülkenin önemli “MAL” varlığı keçi, ulusal düşman edildi. Keçiler Devlet Politikası ile yok edildi. En son sahipleri “Sarıkeçili Yörükleri”ni bile yok etmeyi göze aldık, keçiyi yok etmek uğruna. Bin yıllık kültürü yok etmek için ne lazımsa becermeyi marifet saydık.

Sözde ormanı kurtaracaktık…

Keçinin ormanı koruduğunu bilemedik, binlerce hektar ormanı da yangına feda ettik, keçileri yok ederken. 

24 Ocak 1980 kararları ile “Mal” varlığımızın batıya, daha doğrusu küresel sermayeye yüzünü çevirmesi için lazım gelenler yapıldı. Savunma mekanizmaları, ilk özelleşen kurumlar “MALCILIK”a  hizmet verenler oldu, yerlerinde büyük rantlar döndü, hepsi beton yığını oldu.

Arkasından Devletin temel görevleri içinde olan “MAL”ların sağlıklarını ve hastalıktan korunmasını, ıslahını temin edecek hizmet kurumu Bakanlık, ucube bir yapı ile “yetkililerin sorumsuz, sorumsuzların yetkili olduğu” fonksiyoner yapılanma adı altında felç edildi.

Bunlar yetmedi. Hayvancılığa büyük destekler adına inşaat sektörü, yem sektörü, gıda sanayicisi desteklendi. Faturası “malcılığa” kesildi.

Önce sorumsuz canlı hayvan ihracatı, sonrasında ithalat cenneti ile “MAL”ımız rezil edilirken, batının yetiştiricisine destek sağlandı. Bu şekilde çağ atlamış oldu  insanımız.

“MAL” sahibi olmaktan karnını doyuramayan insanlar, mallarından kurtulup ya dağa gitti;bölücü teröre maşa oldu, ya da şehre gidip uşak oldu. Dağa gidenler de şehre gidenler de ülkenin en büyük sosyoekonomik ve siyasal problemlerinin kaynağını teşkil etti.

Süper beyinlerimiz, hayvansal üretimin yeterliliğinin sağlanmasını yaylalardan kurtulmakta, otlakların terk edilmesinde, ovalarda büyük sermayenin “MAL” sahibi olmasında buldu.

Aksi düşünceler çağdışı kaldı.

Süper güçlerin, büyük sermayenin “MAL” sahibi olması, malın en büyük güvencesi olarak görülmeye başlanıldı. Büyük sermaye “MAL” edindikçe, bir çoğumuzun etekleri adeta zil çalmaktaydı .

Halbuki, IMF politikalarına rağmen, hiç bir ekonomik sektörün dayanamayacağı üretim maliyeti/ürün fiyatı arasındaki parite dalgalanmalarına, sadece kurtulmaya çalıştığımız yayla malları, şarampol hayvanları, tarla artıklarıyla yetinen “mal varlığı” çeyrek asır kendini korumuştu. O nedenle de “MAL” her şeye rağmen tükenmemişti.

Siyasi iradenin temel politikası olan düşük döviz kuru uygulaması ile ithalat cenneti olma sevdasından “MAL”larımız da payını aldı.

Süt sanayi sektörünün zaten büyük kısmı küresel sermayenin eline geçmiş, ortakları da siyasi erkin kankasıdır.

İktisadın temel kanunu arz/talep yasası bile rafa kalkmış, fiyatı belirleyen süt arzı değil, Amerikan Süt tozu fiyatları olmuştur.

Kısa zamanda 1.000.000 baş soy kütüğü kayıtlı damızlığı kesime gönderirken, “KÜÇÜK MAL” varlığının da yarısı aynı yolda harcandı, et fiyatlarının bunlarla frenlenmesi becerildi. Yerlerine ithal damızlıklar konuldu.

Bütün bunlar olurken de, Avrupa’da çevre sorunlarına neden olacağı gerekçesiyle müsaade edilmeyen büyüklükteki hayvancılık işletmelerini, büyük sermayenin ülkemizde kurmasına o kadar sevindik ki, büyük düşünmenin marifeti saymaya başladık.

İşin garibi, beğenmediğimiz işletmelere hizmet veren, nafakasını onlardan kazanan meslektaşlarımız bile kurtuluşu büyük işletmelerde görmeyi, onlardan yana olmayı çağdaş düşünmenin gereği olarak gördü. Aksi düşünceleri ise hor gören bir kültürün sahibi olduk.

Ülkemizin şartlarına gözlerimizi kapatıp, ithalatçı kültürün paydaşları olduk.

Et krizi başlarken büyük düşünen beyinler, büyük işletmelere umut bağlarken, köy kahvesindeki vatandaş; çözümün “PARÇA MAL”da olduğunu söylüyordu.

Bu seslere hiç kulak asmadık.

Büyük beyinler, büyük paralar ortaya koyarak, “MAL”ın ne demek olduğunu dahi bilmeyen, her türlü iş erbabını “MAL” sahibi yapmak için seferber oldu.

“MAL” üzerinde söz ve hak sahibi olduğu iddiasında olanlar, seyirci kalmaktan başka bir şey yapamadı, büyük düşünmenin sevdasına onlar da takıldı.

Kalan “MAL” da gerçek sahiplerinden çıkarak, yeni güruhun eline geçmeye başladı.

Yakın zamanda “beyaz” et ile ülkenin en büyük tacir ve sanayicileri arasında ilk sıralarda yer almayı başaran bir sektör büyüğü, “kırmızı”  et sektöründe de en büyük olma yolunda hızla ilerlerken, gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu, gazetelere çarşaf, çarşaf ilanlar verdi, bu duyuru için.

Büyük düşünenlerimiz, bu açıklamalarda keramet aradı. Büyük, konuşunca sözü dinlenir, ciddiye alınırdı.

Büyük olmak bir anlam ifade etmemişti. Deveden büyük fil olduğu unutulmuştu.

Büyük icraatların uygulayıcıları, pozisyonlarını bozmadıkları gibi ithalat sürecini uzatmak suretiyle, “spekülatörler”e ve  çıkan olumsuz seslere noktayı koydu.

Büyük sermaye, kontak kapattığını açıkladı.

Büyük düşünürler, icraat mevkilerine ters düşmenin bedeli olarak tanımlar olmuştu. Diğer büyükler, daha büyükler ayakta idi. Her halde onun bir yanlışıydı…

Çok geçmeden diğer iki büyük -ki bunlar daha da büyük, en büyüktüler-

de alanın çok daraldığını ve artık oynamayacaklarını açıkladılar.

Bu yola daha çok kazanmak için gelmişlerdi. Başka yerden kazandıklarını daha fazla yapmak için bu işe başlamışlardı. Kazandıklarını harcamak için değil!

Onları suçlamak mümkün değil, yaptıkları ayıp değil, kayıpları ise ülkenin kaybıdır.

Ama her şeye rağmen, kanının son damlasına kadar direnen, kaçacak yeri olmayan “GERÇEK MAL SAHİPLERİ” ayakta kalmak için mücadele veriyorlar.

Bu mücadeleyi veren mal sahiplerinin çoğunun maddi gücü, umut bağlanan büyüklerin kapısındaki uşakların ki kadar var mıdır?

Ama artık “MAL BATIYA KAYDI”, ipler  küresel sermayenin elinde…

Sayın Başbakanın talimatıyla bir yıl önce ithalat şenliği başlatıldı. Hikmetinden sual olunmaz!

Taş kuyuya atıldı bir kere, çıkarmak için kırk katı çaba yeter mi, bilemiyoruz…

Ama bu “MAL” transferinden hiç değilse bir ders alabildik mi?

Ne dersiniz?

Alabildik ise ülkenin kazancı belki bu ders olabilir…

Büyük düşünmek, büyüklerin arkasına takılarak kurtuluşu aramak değil, ülkenin şartlarını bilerek çözüm üretmektir!

Amerikan Mandası’nı kabul etmekte kurtuluş arayan çaresizlere rağmen, İstiklal Savaşı’nı  başarabilmektir, büyük düşünmek!

 15.01.2011

Dr. Mustafa ALTUNTAŞ
Uzman Veteriner Hekim
www.turkvet.biz
http://www.turkvet.biz/yazi/thp_mal_batiya_kaydi.htm
Bu yazı Tarım ve Hayvancılık Politikaları içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın